2019 yılında İstanbul’da o zamanki HDP Gençlik Meclisi içerisinde kurulan Koma Hevra çalışmalarını aktif bir şekilde sürdürüyor.

Şimdiye dek her biri tekli şeklinde 13 şarkı yayınlayan grup ile kolektivizmi, kültürel asimilasyona karşı mücadelelerini ve devrimci sanat anlayışlarını konuştuk.

Koma Hevra görece yeni bir müzik grubu ancak geleneksel şarkıları yeniden yorumlamanın haricinde kendi üretimlerinize de sıkça yer veriyorsunuz. Bir yandan geçmişten bugüne uzanan kültürü iyice kavrayıp özümseyerek ve nihayet ayıklayarak bugüne taşımak bir yandan da yeniyi üretmek… Aslında “içererek aşma” kavramına da denk geliyor. Sizin kayıtlardaki, konserlerdeki repertuarınız ve müzikal yapınız söz konusu edilirse bu içerme-aşma terazisindeki durumunuzu nasıl ele alırsınız?

Özellikle sömürge ve asimilasyon saldırıları altındaki bir kültür söz konusuysa ve bu kültür unutturulmak isteniyorsa, eski geleneksel eserleri güncelleyip yaşatmak, devrimci ve vicdani (ahlâki) bir görevdir. Bu anlamda köklerinden kopmadan, geleneksel ve tarihsel değerlerine bağlı kalarak kültür ve sanat üretimini geliştirmek doğru bir tarz olmakla birlikte, bu tarihsel değer birikimine yeni üretimler de eklemek gerekli. Bu, mevcut kültürel değer birikimine değer katmak ve zenginleştirmek anlamına geliyor.
Bazı çevreler tarihsel değerlerimizi koruyup günümüze taşıma yaklaşımından ziyade Mezopotamya ve Kürdistan’ın manevi kültür hazinesine faydacı yaklaşmak ve kültürü israf etmek gibi bir yaklaşım içerisinde olabiliyor. Hâlbuki bizler bu kültür hazinesini hem koruyup günümüze taşımak hem de bu hazineye yeni değerler katmak gerektiğini düşünüyoruz. Örneğin bazı sanatçı ve sanat grupları birden fazla albüm yapar fakat araya kendi öz üretimlerinden bir eser bile katmazlar. Bu yanlıştır kuşkusuz. Kaldı ki yorumladıkları eserleri de öz duygusundan, anlamından ve mesaj içeriğinden arındırarak ya batılılaştırmakta ya da popülist bir üretim tarzına alet etmektedirler. “Peki bu çalışmalara nasıl yaklaşılmalı?” denilirse; üzerinde çalışılan eserin öz duygusunu günümüze taşıma kaygısı güdülerek yaklaşılmalıdır. Bu konu daha uzun bir açıklama gerektirir. Fakat özetle bunları ifade etmek isteriz.

“Kendi politik çizgimize yakın arkadaşlarla bir dayanışma ağı kurup kadro problemlerini aşmaya çalışıyoruz.’’

Bu dönem “gençlik’’ deyince işsizlik, eğitim olanaklarından yararlanamama, sömürü, dışlanma gibi durumlar hemen aklımıza geliyor ama daha sık duyduğumuz sorun uyuşturucu. Egemenlerin bir saldırı biçimi olan mahalleleri uyuşturucuyla teslim alma politikasına karşı sizin de yaptığınız çalışmalar var. Bunlardan bahsedebilir misiniz?

Gençlik sorgulayıcı özelliği, enerjisi, heyecanı ve muhalif duruşu ile toplumun temel değişim ve dönüşüm dinamiğidir. Tarihteki neredeyse tüm devrimsel çıkışlar gençlik hareketlerinin öncülüğünde gelişmiştir. Bir toplumun aydın gençliğinden bahsedebiliyorsak o zaman o toplumun gelişiminden de rahatlıkla bahsedebiliriz. Dolayısıyla tarih boyunca gençlik, egemenlerin ve iktidarların açık saldırılarına maruz kalmıştır. Bir iktidar ancak gençliği politikadan ve özgür yaşam duruşundan koparabilirse toplumu köleliğe mahkûm edebilir ve sömürü çarklarını rahatça çevirebilir. Bu zeminde düşünüldüğünde gençlik üzerindeki saldırıların sebeplerini anlamak da zor değildir.

Bizim de bu konuda imkânlarımız ölçüsünde çalışmalarımız oluyor. Kültür-sanat kursları üzerinden gençlerimizi anlamlı, bilinçli, ahlâki-politik yaşama çekmeye çalışıyoruz ve gençleri kendilerine yaşam içerisinde geleceğe yönelik özgür hedefler koymaya teşvik ediyoruz. Yer yer konser, şölen ve farklı sosyal etkinlikler üzerinden gençlerimize yaşam ile ilgili alternatif sosyal alanlar ve aktiviteler sunuyoruz. Ayrıca ürettiğimiz özgür yaşam perspektifli sanatsal eserlerle gençleri etkileme ve doğru yaşama yöneltme çabamız oluyor.

Mevcut durumda ise gençlerin, kendi dillerini öğrenmeleri için Kürtçe dil eğitimi kursları ve kendi kültürleriyle, sanatlarıyla duygusal ve niteliksel bir bağ kurmaları için değişik branşlarda kurslar düzenliyoruz. Yine birkaç ay önce başlayan çocuk tiyatrosu çalışmalarımız da bizleri ayrıca heyecanlandıran özel çalışmalardan biri.

Grup müziğinin bu dönemki zorluklarından biri de farklı çalgılar çalan, çalgısını iyi düzeyde çalan kişilerle çalışabilmek. Bu durum istenilen müziğin ortaya çıkmasını da engelliyor. Siz kayıtlarda ve konserlerde bu durumun üstesinden nasıl geliyorsunuz?

Açıkçası bu konuda yoğun sıkıntılar yaşıyoruz. Bizler grup olarak gittiğimiz etkinliklerde belli politik bir duruşu ve politik bir kimliği temsil etme kaygısıyla bulunuyoruz. Bu duruşa denk düşecek bir ilişki ağı yakalamak pek kolay değil. Dolayısıyla birlikte çalışabileceğimiz sanatçı ağı biraz daralmış oluyor. Ancak kendi politik çizgimize yakın arkadaşlarla bir dayanışma ağı kurup birlikte daha fazla çalışarak bu problemi aşmaya çalışıyoruz. Yine de sorun yaşayabiliyoruz. Bazen grup olarak yaptığımız provalar ve çalışmalar, sahnede yeni sanatçılar eklenince boşa düşebiliyor ve bazı sahneleri doğaçlama götürmek durumunda kalabiliyoruz. Bu da grubun özgün yorumunu ve performansını olumsuz etkiliyor. Bu durum bir yandan maddi açıdan da zorluyor bizi. Çünkü sahnelerden aldığımız ücretler çok yetersiz, grubun temel masraflarını dahi karşılayamıyor.

Bütün bu sorunları kökten çözmeye dönük bir çabamız var ve sonuç almaya doğru ilerliyoruz. Kültür-sanat kurslarından yeni arkadaşlarımız kendilerini geliştirip yetiştiriyorlar.

Hevra, “birlikte” demek, logonuz da kolektif bir müziğin çağrışımını yapıyor. Ayrıca röportajlarınızda “müzik komünü” kavramını kullanmışsınız. Genel olarak bireyselliğin öne çıktığı bir zamanda ve özel olarak da Kürt müziği içerisindeki grup müziği (“Kom Müziği”) nicel olarak azalmasına rağmen KOM olmayı tercih etmişsiniz. Birlikteliğe yapılan bu vurgular ışığında Koma Hevra’nın kolektivizmini nasıl anlatırsınız?

Evet “Koma Hevra’’ adından da anlaşıldığı gibi komün, dayanışma, ortaklaşma ve birlikteliği çağrıştırıyor. Bizler de bir müzisyen grup olarak toplumumuzun kültür ve sanat alanını olabildiğince doğru temsil etmeye çalışıyoruz. Fakat bir sanatçının görevi sadece sanat yapmak, edebiyatla uğraşmak veya şiir yazmaktan ibaret değildir. Sanatçı kendini, toplumsal yaşamın örnek bir temsilcisi konumuna getirmelidir. Topluma sanatıyla, yaşam felsefesiyle, duruşuyla, politikasıyla (toplum sorunlarının çözümüne dair yöntem geliştirme çabası), fedakar duruşuyla öncülük etmesi ve hizmet etmesi gerekir.

Toplumsallık, ahlâk, politika ve komünaliteden bağımsız düşünülemez. Toplum topluluktan gelir. Komün komdan gelir. Yani toplumsallığın ana kaynağı ve varlık gerekçesi kom ve komündür. Kültür olgusu da yine komünün bir ürünü olarak gelişim gösterir. O zaman kültür ve sanatın temsilcilik misyonunu üstlenen sanatçının da bu temel ilke ve özellikleri kendinde taşıması gerekir.

Kom olmak toplumun renkliliğini kendinde barındırmak demektir. İşte Koma Hevra’nın sanat anlayışı da bu ilkelere bağlılık temelinde gelişmektedir.

“Kültürel asimilasyon’’ kavramını kullanmak eksik ve dar kalır. Onun yerine “kültürel soykırım’’ kavramını kullanmak daha isabetlidir.
Mezopotamya Ajansı’nda yayımlanan röportajınızda kendinizi “kültürel asimilasyona karşı mücadele eden’’ bir yapı olarak ifade etmişsiniz. “Kültürel asimilasyon” meselesini açabilir miyiz biraz? Bu asimilasyondan gençler nasıl etkileniyor somut olarak?

Kültür, bir toplumun yaşam alışkanlıklarının bütününü temsil etmektedir. Yani kısaca toplumun kimliğidir. İşte kültürel asimilasyon da bu toplumsal kimliğin yok edilmesi için gerçekleştirilen saldırı politikasıdır. Buradaki amaç, toplumu kendi yaşam tarzından, yaşam alışkanlıklarından koparmak ve kendine yabancılaştırmaktır.

Üzerinde asimilasyon politikaları uygulanan gençlere müthiş bir karaktersizlik dayatılmaktadır. Bu yolla gençler köklerinden kopartılmaya çalışılmaktadır. Köksüz ve kendine yabancılaşmış birey, etkisiz kılınmış, teslim alınıp köleleştirilmiş ve hatta kendi toplumuna karşı kullanılmaya hazır hâle getirilmiş bir bireydir.

Aslında Kürt toplumu için “kültürel asimilasyon’’ kavramını kullanmak eksik ve dar kalır. Onun yerine “kültürel soykırım’’ kavramını kullanmak daha isabetlidir. Zira asimilasyon güncel anlamda yürütülen politikalardır. Yani asimilasyon yöntemdir, araçtır. Buradaki amaç kültürel soykırımdır. Kültürel soykırım fiziki soykırımdan çok daha etkili ve tehlikelidir. Kürt nüfusunun tamamını fiziki olarak yok etmek imkânsız ama kısa vadede taktiksel olarak yapılan asimilasyon, uzun vadede stratejik olarak kültürel soykırımı yaratabilir.

Bu bağlamda düşünüldüğünde asimilasyoncu egemenlerin hedefinde de kültür üretici ve taşıyıcısı olabilecek olan gençler vardır. Somut olarak gençler popüler kültür, uyuşturucu, fuhuş ve yoz yaşama sürüklenmeleriyle bir bütün olarak saldırı altında. Yaşamını anlamlandıramayan, apolitik, özgürlük bilincinden yoksun, kör gençlik kitlesi çoğalıyor. Bu, demokratik uygarlık güçleri adına büyük tehlikedir.

Diğer yandan bu politikalara ve yoz eğilime karşı mücadele eden devrimci ve aydın bir gençlik kitlesi de kendisini örgütlüyor. Bu da umut vericidir. Sistemin bu politikaları aynı toplumun gençlerini de bu yolla karşı karşıya getiriyor.

Çalışmalarımızda egemenlerin söz konusu politikalarını boşa çıkartmak için tüm devrimci gençleri ve duyarlı çevreleri benzer politikalara karşı duyarlı olmaya ve mücadele etmeye çağırıyoruz. Bu röportaj vesilesiyle bu çağrımızı yinelemiş olalım.

“Sanatçı kişilik aslında devrimci kültür ve ahlâk ilkelerini kendinde yaratandır.’’
Grup üyeleri bir yandan başka işlerde çalışıyor, bir yandan çocuklar ve gençler için kurslar yapıyorsunuz. Bir yandan da Koma Hevra’nın çalışmalarını yürütmeye çalışıyorsunuz. Odaklanma ve derinleşme sorunlarını nasıl çözüyorsunuz?

Evet, gerçekten de hem maddi ihtiyaçlar için çalışmak hem de mücadele alanında yüksek bir çalışma temposunun içinde olmak; beraberinde bir yoğunlaşma ve derinleşme sorunu da yaratıyor. Hele ki faşizmin hüküm sürdüğü bir ortamda topluma sirayet eden liberal etkiler, popüler kültürün ve kapitalizmin yarattığı sorunlar, ekonomik krizler vb. hepsi birleşince yaşamı maddi ve manevi olarak sürdürmek zorlaşıyor.

Müzikle, edebiyatla, şiirle uğraşanlar iyi bilirler. Sanat alanında bir üretmek için bin okumak gerekir. Fakat bizlerin böyle bir zamanı kalmıyor. Kalsa bile zihinsel ve fiziksel yorgunluk, günlük işlerin stresi, temposu sağlıklı bir yoğunlaşma fırsatı sunmuyor. Aslında bu yoğunlaşma sorunlarımızı tüm eksiklik ve yetersizliğimize rağmen aşmayı biraz da akademi anlayışımızla çözmeye çalışıyoruz. Yaşam içerisinde daha çok tartışarak, birbirimizle deneyimlerimizi ve yoğunlaşmalarımızı paylaşarak, doğal ve özgür akademi anlayışımızla bir denge oluşturmaya ve mevcut durumu aşmaya çalışıyoruz. Bazen okuma günleri ve yoğunlaşma konuları belirleyip üzerinde tartışarak kısmî de olsa yoğunlaşma sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalışıyoruz. Bazen çay içerken, hatta metrobüste bile tartışıyor, farklı konuları çözümlemeye çalışıyoruz.

Hevra – Stranên Dîlan

Koma Hevra devrimci bir müzik grubu olarak tanıyoruz. Peki nedir Hevra’yı devrimci müzik grubu yapan şey? Belki de şöyle sormalıyız: bir devrimci müzik grubunu devrimci yapan şey nedir?

Önceki sorulara cevap verirken özetle sanatçı kişilikten bahsettik. Aslında bu aynı zamanda devrimci kişiliğe de denk geliyor. Yani sanatçı kişilik aslında devrimci kültür ve ahlâk ilkelerini kendinde yaratandır. O zaman devrimci kültür ahlâk ilkelerine bağlı kalabilen bir müzik grubu hem sanat kimliğine kavuşmuş hem de devrimci karakterini tamamlamış demektir. Devrim; çirkinlik anlamında eskiyi yıkmak, etik ve estetik olarak da yeniyi yaratmak veya eski etik ve estetik değerlere bağlı kalma suretiyle bunu güncellemek, yenilemek demektir. Toplumun doğal ahlâki ve politik değerlerine bağlı kalmaktır. Bu da tabii ki bir iradeyi, duruşu, büyük fedakârlıkları ve toplum adına belki de büyük bedeller ödemeyi gerektirir. Böyle bir duruş, toplum adına soluksuz bir mücadelenin sahibi olmayı gerektirir. Bir sanatçı, sanatsal üretimini de yine bu esaslar üzerinde icra etmek durumundadır.

Sanat; üretmek, dizayn etmek demektir. Müzik, yine seslerin bir şekilde insanın duygu ve düşüncelerine hitap edecek şekilde düzenlenmesi, dizayn edilmesi demektir. Bir anlamda da bu durum yaratıcılık kavramına denk düşmektedir. Devrim sözcüğü de bir noktada aynı anlama gelmektedir. İşte devrimci müzik grubu da bu ilkeler üzerinde, toplumun doğal, yaratıcı, ahlâki-politik ilkeler bağlamında sanatsal, devrimsel kimliğinin simbiyotik ilişkisini doğru kuran ve birleştirmesini bilip bilince çıkarabilendir.

Devrimci müzik gruplarının yakın zamanda yayımladığı “Kavga” albümüne 15 müzik grubu birer yeni şarkıyla katkı yaptı. Bu birlikteliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Albümü nasıl buldunuz?

Öncelikle söz konusu albümde eserleriyle yer alan ve emek veren tüm sanatçı yoldaşlarımızı tebrik ediyor ve yeni çalışmalarında başarılar diliyoruz. Bu soruya yorumdan ziyade daha somut gözlemlerimizle cevap vermek istiyoruz. Albümü başarılı ve anlamlı bulduk. Bunun komünal dayanışma boyutunu çok önemli anlamlı ve ön açıcı buluyoruz. Albümü birçok açıdan değerlendirmek mümkün. Biz, sanatsal nitelik sorununa karşı bir tavır, tepki ve bu anlamda da ön açıcı bir çıkış olarak değerlendiriyoruz. Sanatın popüler kültüre ve tüketim kültürüne alet edilmesine karşı da bir duruştur bize göre.

Yine devrimci ve politik müzik alanının hitap ettiği kitlelerin gittikçe küçülmesine, duyarsızlaşmasına karşı da ön açıcı bir hamledir. Kom mantığından uzaklaşılan, komünal değerlerden ve dayanışma değerlerinden uzaklaşan ve gittikçe liberalleşen kimi sanat alanlarına da bir eleştiri olarak ele almak lazım. Gittikçe üretimden kopan devrimci müzik grupları adına da bir eleştiri ve özeleştiri inisiyatifi olarak değerlendirmek mümkündür. Ayrıca kom müzik gruplarının yeniden geliştirilmesi, toparlanması ve üretime teşvik edilmesi açısından da cesaret ve moral verici bir çalışma olduğunu söyleyebiliriz. Buna benzer çalışmaların inisiyatif alınıp geliştirilmesini önemli buluyoruz.

“Hevra Kültür Komünü”nün de kurumsallaşma aşamasını tamamlamış olacağız.
Önümüzdeki dönem için planlarınız neler?

Yukarıdaki soruda bahsi geçen devrimci müzik gruplarının ortak ve komünal inisiyatifinin “1 Mayıs ve Emek’’ temalı ortak albüm çalışmasına davet edildik. Bu projeleri kıymetli bulan bir grup olarak bu tekliften dolayı onur duyduk. Biz de bu yeni albümde, üreteceğimiz yeni bir eserle katkımızı büyük bir mutlulukla sunacağız.

Yine çok yakında devrimci gençliğin ve gençlik meclisinin çalışma temposuna bir moral katkısı sunmak amacıyla “Ciwanên Şoreşger’’ isimli bir eser yayımlayacağız.

Altyapı hazırlık çalışmaları tamamlandıktan sonra takvime bağlama hedefiyle kısa film, Kürtçe animasyon ve çizgi film, tiyatro performansları gibi birçok projemiz var. Bunları gerçekleştirecek imkânları ve potansiyeli yakalamaya çalışıyor ve bu konuda belli bir yol da almış bulunuyoruz. Bir Ezidi destanında halk kahramanı olarak geçen
“Dewrêşê Evdî’’nin hikâyesini konu alan bir eser bestelemeyi ve iyi bir video-klip yapmayı planlıyoruz.

Halihazırda da kültür-sanat kursları ve çocuk tiyatrosu çalışmalarımız var. ‘‘Sersal’’ (yılbaşı) için çocukların oynayacağı bir skeç çalışmasını da tamamlamış bulunuyoruz.

Bir de kültür merkezi açma projemiz var. Hazırlıklarımızı yapıyoruz şu anda, yer arayışımız var. Uygun bir mekan bulunca kültür merkezimizi açıp çok daha geniş çalışma projelerinin de ilk adımını atmış olacağız. Aynı zamanda ’’Hevra Kültür Komünü’’nün de kurumsallaşma aşamasını tamamlamış olacağız.

Röportaj: (Helezonik Kreşendo) / İdris Yayla