Kobanê Davası’nda 16 Mayıs’ta karar bekleniyor. 8 yıllık süreçte tüm iddiaların çürütüldüğü davada, mahkeme üyelerinin suç örgütleriyle ilişkisi ortaya çıktı. Tutuklu-tutuksuz siyasetçiler ise, tarihi savunmalarında sık sık yargılanan değil, yargılayan oldular

DAİŞ’in Kobanê’ye dönük saldırılarına karşı halkın 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde gerçekleştirdiği ve tarihe Kobanê Serhildanı olarak geçen eylemler, yıllar sonra Halkların Demokratik Partisi (HDP) yönetimine dava açılmasıyla siyasi soykırım konseptinin bir parçası oldu. 2014 yılında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından birden fazla suç duyurusunun iki ana soruşturmada birleştirilmesiyle başlayan ve 4 Kasım 2016’da siyasi darbeyle devam eden süreç, 3 yılı aşkın süredir devam eden yargılamada verilecek kararla sonuçlanacak. 16 Mayıs’ta görülecek duruşmada, 18’i tutuklu 108 isim hakkında karar verilmesi bekleniyor.

Tutsak siyasetçilerin, “Burada yargılanan demokratik siyaset” savunmaları, Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonu’nda 26 Nisan 2021 günü görülen ilk duruşmayla başlayan ve 1111 gündür devam eden yargılamadaki hukuksuzluklarla nasıl somutlaştı?

6-8 Ekim 2014’te neler oldu?

6-8 Ekim 2014 eylemleri, Kürt siyasetine dönük son “soykırım” saldırılarının miladı olarak ele alınsa da protestolar çok daha önce başlamıştı. DAİŞ saldırıları, Rojava’da Kobanê Kantonu’na yönelik ilki Temmuz 2014’te, ikincisi ise Şengal bölgesinde gerçekleşen Êzîdî Soykırımı’ndan sonra 16 Eylül 2014’te başladı. Kobanê direnişi ile dayanışmak ve DAİŞ’in başta Êzîdî halkı olmak üzere kendisinden farklı olan tüm grup ve inançlara yönelik saldırılarını protesto etmek amacı ile Kurdistan ve Türkiye kentlerinde eylemler başladı. Ancak dönemin Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere iktidarda yer alan isimler, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra, “halkı sokağa döktüler” şeklindeki söylemleriyle tarihsel gerçekliği örtbas etme çabasına girdi.

Salih Müslim’in çağrısı

5 Ekim 2014 günü PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’in Kobanê ile ilgili yaptığı acil dayanışma çağrısı sonrası başlayan eylemler, 6 Ekim 2014’te PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan ile İmralı Adası’nda yaptığı görüşmeden, “Sonuna kadar direniş olmalı” şeklindeki sözlerinin kamuoyuna yansımasından sonra Kurdistan ve Türkiye’de yayıldı. Aynı gün HDP de Kobanê direnişinin sahiplenilmesi ve Türkiye’nin Kobanê’ye yardımların sağlanması için kitleleri demokratik protesto gösterilerine davet ederken, 7 Ekim 2014’de KCK Eşbaşkanlığı da Kobanê için yapılan gösteriler için çağrıda bulundu.

Öte yandan devam eden protestolarda devlet şiddetinin yaygın olarak kullanılması sonucu çok sayıda kişinin yaşamın yitirmesi üzerine HDP başta olmak üzere birçok demokratik sivil toplum örgütü tarafından sağ duyu çağrıları yapıldı.

HDP’nin çağrısı

HDP Genel Merkezi tarafından 6 Ekim tarihli 19.20 ve 21.53 saatlerinde yapılan iki paylaşımda, “Halklarımıza acil çağrı! Şu anda toplantı halinde olan HDP MYK’dan halklarımıza acil çağrı! Kobanê’de durum son derece kritiktir. İŞİD saldırılarını ve AKP iktidarının Kobanê’ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz” ve “Kobanê’de yaşanan katliam girişimine karşı 7’den 70’e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz. Bütün uluslararası kurumlar, demokratik kitle, emek ve meslek, kadın ve gençlik örgütleri Kobanê’de yaşanan vahşete karşı harekete geçmelidir. Bundan böyle her yer Kobanê’dir. Kobanê’deki kuşatma ve vahşi saldırganlık son bulana kadar süresiz direnişe davet ediyoruz” ifadelerine yer verildi.

Davutoğlu ile görüşme

6 Ekim’e gelmeden önce sınır hattında başlayan nöbet eylemlerinin yanı sıra Türkiye’nin ve dünyanın birçok kentindeki protestolarla Türkiye’nin Kobanê ile ilgili hassasiyeti görmesi ve DAİŞ’e karşı tavır alması konusunda binlerce çağrı yapıldı. 1 Ekim’de Selma Irmak ve Selahattin Demirtaş, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Yalçın Akdoğan’la görüştü. Davutoğlu, görüşmede Kobanê’ye her türlü desteği yapmaya hazır olduklarını ve PYD Eş Başkanı Salih Müslim’i Ankara’ya davet ederek diyalog kuracaklarını söyledi.

Dönemin HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, bu geçişin kolaylaştırılması ve herhangi bir olumsuzluğun yaşanmaması için aynı gün Pirsus’a gitti. Ancak birkaç gün geçmesine rağmen Davutoğlu’nun talimatını verdiği hususla ilgili herhangi bir gelişme yaşanmadı. 6 Ekim tarihinde HDP tarafından davanın temel noktası yapılan açıklamanın yapıldığı dakikalarda Demirtaş, Başbakan Ahmet Davutoğlu ile telefonda gerçekleştirdiği 12 dakikalık görüşmesinde, Davutoğlu’nun birkaç gün önce vermiş olduğu sözleri hatırlattı. Ancak Davutoğlu’ndan herhangi bir karşılık alamadı.

‘Kontrol edilemeyen güçler’

Eylemlerin yayılması üzerine biri İçişleri Bakanlığı’nda, diğeri ise HDP Genel Merkezi’nde kurulan kriz koordinasyon merkezlerinde eylemlerin sonlandırılması ve olası provokasyonların önlenmesi için çalışmalar yürütülmeye başlandı. Dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala, HDP’li İdris Baluken ve Sırrı Süreyya Önder ile bakanlık binasında görüşmeler gerçekleştirirken, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, doğrudan il ve ilçe örgütleriyle temas kurarak, eylemlerin önüne geçilmesi için girişimlerde bulundu. Ancak eylemlerin şiddetlenmesiyle Efkan Ala’nın, HDP heyetine dönük sarf ettiği “Bizim kontrol edemediğimiz güvenlik güçleri var” ifadesi, 6-8 Ekim’de yaşananlara ışık tutan bir söz olarak hafızalara kazındı.

Abdullah Öcalan’ın çağrısı

Ala, ayrıca devlet adına bir görevlinin İmralı’ya giderek PKK Lideri Abdulllah Öcalan’dan bir mesaj getirmesine dair yaptığı öneri sonrası mesaj 8 Ekim akşamı ulaştı. Ertesi gün Amed’de kamuoyuna açıklanan mesaj ile eylemler sonlandırıldı.

İktidarın hedefi

Eylemler sonlandırılsa da 7 Haziran 2015 seçimlerinde tek başına hükümet olma vasfını kaybeden iktidar, seçimler sonrasında siyasi hedeflerine ulaşmak için yaşananları çarpıtarak, 6-8 Ekim’i HDP’lilere karşı bir “kumpas davasına” dönüştürdü. Kobanê eylemlerinde 7 ile 12 Ekim tarihleri arasında devlet görevlileri ve paramiliter grupların şiddeti sonucu birçoğu HDP üyesi 54 kişi yaşamını yitirdi.

Siyasi darbeye giden süreç

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Parlamenter Suçları Soruşturma Bürosu’nun o dönem milletvekili olan MYK üyelerine açtığı soruşturma ile Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu’nun milletvekili olmayan MYK üyelerine dönük açtığı soruşturmanın birlikte işletildi. Böyle başlayan dava süreci, Yüksekdağ ve Demirtaş ile diğer milletvekilleri hakkında dokunulmazlıklarının kaldırılması istemi ile 21 Mart 2016’da hazırlanan fezlekenin Meclis’e gönderilmesiyle devam etti. 20 Mayıs 2016 tarihinde Anayasa değişikliği ile dokunulmazlıklar kaldırılırken, eş genel başkanlar ve milletvekillerinin fezlekeleri de birleştirildi. 4 Kasım 2016’da HDP’li 12 milletvekili gözaltına alındı. Demirtaş ve Yüksekdağ ile milletvekilleri İdris Baluken, Leyla Birlik, Selma Irmak, Nursel Aydoğan, Gülser Yıldırım, Ferhat Encü ve Abdullah Zeydan tutuklandı.

3 aşamalı plan

Siyasi darbeyle tutsak edilen Selahattin Demirtaş’ın yargılandığı Ankara 19’uncu Ceza Mahkemesi’nin duruşma savcısı, Ahmet Altun, Kobanê soruşturmasının da savcısı olduğu ortaya çıktı. Delil araştırmasını sürdüren savcı Altun’un ilk hedefi somutlaştıramadığı dosyasını, gizli ve açık itirafçı tanıklar üzerinden “zenginleştirmek” oldu. 26-27 Ekim 2018 tarihlerinde Ankara TEM Şube’ye yazdığı müzekkere ile itirafçı tanıkların bilgilerini ve ifade örneklerinin teminini isteyen Altun, 27 Aralık 2018’de 81 ildeki savcılıklara, 6-8 Ekim olaylarında yer alan kişilerin ve “etkin pişmanlıktan faydalananların” bilgilerinin tespitini ve teminini istedi.

İkinci aşama: Dosya kapması genişletildi

Savcı Altun’un ikinci hedefi, dosya kapsamını genişletmek oldu. 19 Temmuz 2018 tarihinde HDP MYK üyesi olmayan ve soruşturma aşamasında şüpheli olarak yer almayan Hatip Dicle, Selma Irmak, Sırrı Süreyya Önder, Ayla Akat Ata, Demir Çelik, Aysel Tuğluk, Gültan Kışanak, Ahmet Türk, Sebahat Tuncel, Emine Ayna, Kamuran Yüksek ve Ertuğrul Kürkçü ile birçok siyasetçinin de aralarında bulunduğu 90 kişilik listeyi emniyet müdürlüklerine göndererek, araştırma yapılmasını talep etti. Konuya dair kovuşturma aşamasında daha sonra değerlendirmelerde bulunacak dava avukatları ilgili talimata dair, “Yeni bir bilgi ve belge bulunmadığı halde savcı Altun’un nerede ve nasıl hazırlandığı belirsiz bir liste üzerinden araştırma başlatması ve delil arama çabasına girmesi soruşturmanın siyasi hedefinin olduğunu göstermektedir” vurgusu yaptı.

Üçüncü aşama

Delil üretmekte zorlanan Altun’un üçüncü adımı ise, şüpheli siyasetçilerin avukatlarının dosyayı incelemesini ve örnek alma yetkisini kısıtlamak oldu. 2 Ocak 2019 tarihinde dosya hakkında verilen kısıtlama kararı, taraf avukatlarının hukuk dışı işlemlerin ortaya çıkarılmasını engelleme ve savunma hakkının gaspı olarak değerlendirildi. Gizlilik kararı iddianamenin mahkemece kabul edildiği 7 Ocak 2021’e kadar devam etti.

Dikkat çeken bir başka husus ise, söz konusu 90 kişilik listenin hazırlanmasından bir hafta sonra 25 Temmuz 2018 tarihinde yayınlanan HSK kararnamesi ile Altun’un İzmir Cumhuriyet Başsavcı Vekili olarak atanması oldu. Ancak Altun buna rağmen ilgili soruşturmanın savcılık görevine de devam etti. 31 Nisan 2019’da ise Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na ataması yapıldı. Altun, bu iki tarih arasında Kobanê soruşturmasında işlem yapmaya devam etti. Altun, Kobanê soruşturması nedeniyle daha sonra ödüllendirilerek ve 19 Haziran 2022 tarihli HSK Kararnamesi ile Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekilliği’ne atandı.

Erdoğan’ın karşı hamlesi

Siyasetçilerin tutuklanmalarının üzerinden geçen 2 yılın ardından 20 Kasım 2018 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Demirtaş’ın Ankara 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde siyasi saiklerle tutuklu bulunduğunu tespit ederek, derhal serbest bırakılmasına hükmetti. AİHM kararının bir gün sonrasında ise Erdoğan’ın, “Karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz” açıklaması da hafızalardaki yerini koruyor. Verilen karar itirazlar üzerine AİHM Büyük Daire’ye taşınırken, 18 Eylül 2019 tarihli Strasbourg’daki duruşmadan 16 gün önce Demirtaş’ın tutuklandığı ana davada tahliye kararı verildi. Böylece iktidar, AİHM Büyük Daire’deki duruşmada, “tutuklu değil başka suçtan hükümlü” argümanını ileri sürdü. Tahliyenin beklendiği 20 Eylül 2019’da, Yüksekdağ ve Demirtaş Ankara 1’inci Sulh Ceza Hakimliği kararı ile ikinci kez tutuklandı. Erdoğan’ın “karşı hamlesi” ile eş başkanlar bu kez “milletvekili olmayan MYK üyeleri” hakkında yürütülen soruşturma kapsamında tutuklandı.

Dosyada unutulan bilgi notu

Dosyada, 234 numaralı klasörde unutulan 5 sayfalık 2018 tarihli Ankara TEM Şube’nin “Bilgi Notu” başlıklı belgesinde; dava avukatlarının beyanına göre, “Soruşturmanın ne şekilde yürütülmesi gerektiği, kimlerin dosyaya dahil edilebileceği, hangi suçlardan ceza alabileceği, dokunulmazlık prosedürünün nasıl işletileceği bu soruşturmanın HDP’nin kapatılması için temel dayanak yapılabileceği” ifadeleri yer aldı. Soruşturma için dayanak niteliğinde olan belge çerçevesinde hazırlanan iddianame ile yargılama süreci de işletildi.

Yargı, kolluk, bürokrasi üçgeni

Demirtaş’ın ilk dosyasının oluşturulduğu ve Kobanê dosyasına dair işlemlerin yapıldığı tarihlerde Ankara Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yapan Yüksel Kocaman, Kasım 2020 tarihinde Yargıtay üyeliğine atandı. 2023’ün Eylül ayında şu anda cezaevinde bulunan suç örgütü lideri Ayhan Bora Kaplan ile ilişkilerine dönük haberleri basına yansıyan Kocaman’ın, Süleyman Soylu ve Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz ile ilişkileri dosyada unutulan 5 sayfalık emniyet notunun kaynağını gözler önüne serdi. Cumhuriyet tarihinin en büyük “siyasi soykırım” operasyonu, yargı, kolluk, bürokrasi üçgeninde sürdürüldü.

3 bin 530 sayfa iddianame

Yıllar sonra davaya dönüşen bu olaylarla ilgili olarak 3 bin 530 sayfadan oluşan iddianamenin binlerce sayfası, o günlerde il il yaşananlardan ve haber bültenlerinden oluştu. İddianamedeki suçlamaların temeli olarak ise HDP MYK tarafından 6 Ekim 2014’te Kobanê’ye yönelik saldırılara ilişkin Twitter üzerinden paylaştığı mesaj gösterildi. Öte yandan dönemin milletvekili olmayan MYK üyeleri hakkında yürütülen soruşturma dosyalarına 19 Şubat 2015’te Ankara İl Emniyet Müdürlüğü tarafından 14 sayfalık ayrıntılı bilgi notu ve eklerinden oluşan bir yazı gönderildi. TEM Daire Başkanlığı B Şube Müdürlüğü tarafından benzer şekilde hazırlanan 33 sayfalık rapor, yine Emniyet Genel Müdürlüğü Güvenlik Daire Başkanlığı’nın 71 sayfalık raporu, Ankara TEM Şube Müdürlüğü tarafından tutulan 5 Şubat 2015 tarihli 3 sayfalık tutanak ve Fırat Haber Ajansı (ANF) haberlerinden oluşan 4 sayfalık çıktı sunuldu. 2015 yılından emniyet tarafından hazırlanan bu araştırma tutanak ve özel görevlendirilen savcı Ahmet Altun’un ulaştığı gizli tanık “ULAŞ”, “MAHİR” ve açık tanık itirafçı Kerem Gökalp’in beyanları iddianamenin temelini oluşturdu.

Siyaset yapmak ‘suç’!

İddianamenin çok büyük bir bölümü yayımlanan haberler ve 6-8 Ekim günlerinde çeşitli kentlerde yaşanan olayların ayrıntıları ve müşteki ifadelerinden oluşuyor. Öte yandan hakkında iddianame hazırlanan siyasetçilerin çeşitli tarihlerdeki demeçleri ve açıklamalarının yer aldığı haberler de davaya konu edildi. Milletvekillerinin, Meclis’te kürsü dokunulmazlığı kapsamında yaptığı konuşmalar da suçlamalara dayanak gösterilen deliller arasında.

Davaya siyasi müdahale

Yargılama süreci boyunca iktidar ve ortakları davaya doğrudan müdahale eden açıklamalarda bulundu. Erdoğan, sadece eylemler sırasında yaşamını yitiren Yasin Börü üzerinden algı oluşturarak, HDP’yi hedef aldı. İddianamenin kabulünden sadece 4 gün sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Yargıtay’a HDP’nin kapatılması çağrısı yaptı. 26 Nisan 2021 tarihli ilk duruşmadan bir gün önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, sosyal medya hesabında HDP’yi hedef alan bir paylaşım yaptı. Duruşma gününde ise Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, benzer içerikli bir açıklama yaptı.

Tanık dilekçesi dosyada yok

İddianamenin asıl dayanağını oluşturan açık ve gizli tanık beyanları da iddianamedeki çelişkileri gözler önüne seriyor. 6-8 Ekim olaylarından 6 yılı aşkın süre sonra açılan davadaki tanık beyanlarının tamamı, 2019 yılında alındı. İkisi gizli, ikisi de açık tanıklardan biri Kerem Gökalp. Kerem Gökalp’ın tanıklığı etrafında gelişenler ise davanın nasıl bir kumpasla hazırlandığını gösteriyor. Gökalp, 2019 yılında Türkiye’ye teslim olarak tutuklandı. Ancak tutuklandığı dönemdeki ifadesinde 6-8 Ekim ile ilgili tek bir beyanı bulunmuyor. Tutuklandıktan bir süre sonra 24 Aralık 2019’da Kobanê soruşturması kapsamında ifade vermek için dilekçe ile başvuruda bulunduğu iddia edilirken, bir gün sonrasında idari gözetim kararıyla cezaevinden emniyete götürüldü. Ancak bahsi geçen dilekçe dava dosyasında yer almadı.

Kopyala yapıştır ifadeler

4 Aralık 2019 tarihinde gizli tanık Mahir’in ifadesi yine Ahmet Altun tarafından Ankara TEM’de alındı. 5 sayfalık bu ifade, tanık Gökalp’in 6 sayfalık ifadesi ile yazım hatalarıyla birlikte neredeyse bire bir aynı beyanlardan oluşuyor. Farklı tarihlerde alınan tanık beyanlarının imla hatalarına kadar aynı olduğu birçok kez açığa çıkarıldı. Gizli tanık Ulaş’ın 4 Mart 2020’de tanık Sami Baran’ın 12 Aralık 2019’a alınan ifadelerinin cümle cümle aynı olduğu ortaya çıktı. Aynı şekilde gizli tanıklar Hermes ve Atlas’ın konuşmalarının birebir kopyala yapıştır yöntemi olduğu ortaya çıktı. Öte yandan tanık sıfatıyla ifadesi alınan Gül Tanrıverdi’nin iddianamede geçen ifadesi ile Kobanê eylemlerinden 5 yıl sonra 26 Kasım 2019’da Ağrı TEM’de verdiği ifadesinin uyuşmadığı görüldü. Gizli tanık Mahir’in 4 Aralık 2019’da alınan ifadesinde Demirtaş’ın 2014 yılında yaptığı bir açıklamasını imla hatalarına kadar aynısını belirttiğine dair tutanak tutulduğu ortaya çıktı. Avukatlar, söz konusu ifadenin TEM Şube Müdürlüğü’nün hazırladığını tanığın da imza attığını söyledi.

Gizli tanık Ulaş ve dosyaya daha sonra eklenecek olan tanık Muhammed Zengin’in ifadelerinde de dikkat çeken hususlar var. Ulaş’ın 29 sayfalık ifadesi ile 328 sayfalık fotoğraf teşhisi ve tanık Zengin’in 50 fotoğraf teşhisinden oluşan 18 sayfalık ifadesi 4 Mart 2020 tarihinde aynı gün içerisinde aynı savcı tarafından alınması gibi zaman ve mekan gerçekliğine uymayan bir iddia olarak yer aldı.

Tutuklamalar devam etti

Dosyadaki bir sonraki aşama ise, 24 Eylül 2020 tarihinde HDP’li siyasetçiler Nazmi Gür, Ayla Akat Ata, Emine Ayna Emine Beyza Üstün, Bircan Yorulmaz, Bülent Parmaksız, Can Memiş, Dilek Yağlı, Gülfer Akkaya, Günay Kubilay, Zeki Çelik, Ali Ürküt, Altan Tan, Pervin Oduncu, Alp Altınörs, Berfin Özgü Köse, Cihan Erdal, Ayhan Bilgen ve İsmail Şengül’ün tutuklanması oldu. Öte yandan dosyaya sonradan dahil olan Aysel Tuğluk, Gültan Kışanak ve Sebahat Tuncel de başka dosyalardan tutuklu olmalarına rağmen Ekim 2020’de bu dosya kapsamında da tutuklandı.

Savcı da hakim de mağdur!

3 bin 530 sayfalık iddianame Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Daire’nin 22 Aralık 2020’de HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında verdiği “tahliye” kararının ardından 30 Aralık 2020’de tamamlanıp mahkemeye sunuldu. Mahkeme de bir hafta içinde 7 Ocak 2021’de iddianameyi kabul etti. Böylesi kabarık bir dosyanın Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bir haftada nasıl incelendiği de dikkat çekti. Dosyaya Cumhurbaşkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı hatta Et ve Süt Kurumu’nun yanı sıra devlet kurumları ile her dönem iktidarın aparatı olan HÜDA PAR vb. oluşumlar da müdahillik talebinde bulundu. Soruşturma dosyasını hazırlayan savcının ve yargılamaya gerçekleştirecek 3 ağır ceza hakiminin de bağlı bulunduğu Adalet Bakanlığı’nın dahi mağdur rolünde yer alması, dava sürecindeki yargı bağımsızlığı ve adil yargılama hakkında ipuçları sunmaya başladı.

Mahkeme heyetinden çete çıktı

Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK), 26 Mart 2021 tarihinde iddianameyi kabul eden Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’ne ikinci heyet atanmasına ve mevcut heyetin sadece Kobanê Davası ve sonrasında gelebilecek bağlantılı davalara bakmasına karar verdi. Bahtiyar Çolak’ın başkanlığını yaptığı heyet, bu tarihten sonra sadece Kobanê Davası’na baktı. 26 Nisan’da başlayan duruşmalarda heyet başkanı olan Çolak’ın, ‘Atadedeler Çetesi’ne uzanan kariyer yolculuğu da dikkat çekti.

Ankara merkezli yürütülen Atadedeler Çetesi soruşturmasında “nitelikli dolandırıcılık” yaptığı ileri sürülen 24 kişi gözaltına alınmasıyla gerçekler gün yüzüne çıktı. İddialara göre, “derin devletin ticari istihbarat ayağını yürütüyoruz” diyen çete lideri ve üyeleri, milyonlarca lira dolandırdı. Soruşturma derinleştirildikçe yargı mensuplarının da çeteyle ilişkileri olduğu tespit edildi ve 1 hâkim ile 1’i eski iki cumhuriyet savcısının da çete içerisinde yer aldığı tespit edildi.

Soruşturma devam ederken, Bahtiyar Çolak görevden alındı ve üyelerden Yıldıray Kaya mahkeme başkanı oldu. Çolak, 22 Mart 2022 tarihinde “örgüt üyeliği” suçlamasıyla gözaltına alınıp ev hapsi kararıyla serbest bırakıldı. Çolak’ın ‘Atadedeler Çetesi’nin iki numarası olduğu ortaya çıktı. Kod adı ise “Büyükdede”.

Heyet HSK’ye şikayet edildi

Çolak’ın ardından mahkeme başkanlığına atanan Yıldıray Kaya, duruşmalara ara vermeden sürdürme kararı aldı. Savunma avukatları, duruşmaya en az 2 ay ara verilmesi ve 2 hafta süren duruşma periyodunun yeniden düzenlenmesi yönünde taleplerinin kabul edilmemesi üzerine mahkeme başkanı ve üyeleri hakkında “avukatlık faaliyetlerinin yürütme imkanlarının mahkeme başkan ve heyeti tarafından ortadan kaldırılması, savunma ve adil yargılanma haklarının ihlali” nedeniyle 11 Kasım 2021’de HSK’ye suç duyurusunda bulundu. Avukatlar, görevi kötüye kullanan mahkeme heyeti hakkında tahkikat yapılmasını talep etti.

Yeni tanık çabası boşa düştü

Mahkeme tarafından iddianamenin temelini oluşturan açık ve gizli tanıklar dışında, 6-8 Ekim eylemlerinde yer alan hakkında soruşturma açılan ya da daha önce farklı tarihlerde emniyetlerde ifadesi bulunan kişileri de tanık olarak salonda dinledi. Ancak mahkemenin ulaştığı tanıkların çoğu HDP’li siyasetçilerin tahliye edilmesi talebinde bulundu, davayla ilgisinin olmadığını söyledi. Tanıklar, siyasetçilerden çağrı almadıklarını, protestolarda şiddet olaylarının gerçekleşmediğini, DAİŞ’i protesto etmenin hak olduğunu, valiliklerin gösterdiği yerlerde açıklamalar yaptıklarını söyledi. Davanın 11’inci duruşmasında Ankara TEM Şube Müdürlüğü’nde oğlunun kayıp ilanı için gittiği sırada verdiği ifadenin davaya eklenmesi üzerine N.K. tanık sıfatıyla mahkemede dinlendi. N.K., davayla ilgisinin olmadığını belirterek, “Neden tanık olarak getirildim” diye sordu.

Temmuz 2022’de görülen duruşmada gizli tanık Hermes, HDP’nin önceki dönem Sözcüsü Günay Kubilay hakkında kapsamlı ifade vermiş olmasına rağmen kameraların Kubilay’ı göstermesi sonrasında “başka biriyle karıştırdım” dedi. Hermes, suçlamalarda bulunduğu Pervin Oduncu ve Mesut Bağcık’ı da teşhis edemedi.

2 bin 676 müşteki-mağdur!

Davaya dair hazırlanan iddianamede, 2 bin 676 isim mağdur-müşteki sıfatıyla yer aldı. Mahkeme şimdiye kadar talimat mahkemeleri yoluyla 2 bine yakın müşteki-mağdur ifadesi aldı. İfadeler, avukatlardan gizli bir şekilde talimat mahkemelerine yazı yazılarak alındı. Müşteki ifadelerinde nelerin sorulduğu, ifade verenlerin kimlerden şikayetçi olduğunu bilip bilmediğine dair bilgi yer almazken, mahkeme ara kararlarında müşteki sıfatıyla aldırdığı ifadeleri, “alındı okundu” diyerek dosyaya ekledi. Neye göre ifade verildiği belli olmadığı gibi, mahkeme talimatıyla ifade veren bazı kişi ve kurumlar, zararı olmadığını belirtmesine rağmen şikayetçi oldu. Davanın başladığı Nisan 2021’den 28 Aralık 2021’e kadar mağdur, müşteki sıfatıyla talimat mahkemelerince 868 kurum ve kişiden alınan ifadeler tutanağa geçti. İfadesi alınan kişilerden sadece 225’i şikayetçi olduğunu belirtti.

Delil: Bekar olmak

İstinabe yoluyla ve yüz yüze müşteki-mağdur sıfatıyla alınan ifadeler, siyasetçilerin tutukluluğun devamına gerekçe yapıldı. Mahkeme dosyaya yeni deliller bulma arayışına devam ederken, 9’uncu duruşmada “ABC123” isimli gizli tanık ifadesi dosyaya eklendi. Gizli tanık ifadesi, mahkeme başkanı ve iki üye tarafından duruşmanın görülmediği gün alınırken, gizli tanık beyanları tutukluluk devam gerekçesi yapıldı. Heyet, Demirtaş’a ilişkin tutuk devam gerekçesinde, “Serbest bırakıldıktan sonra adaletin iyi idaresine zarar verecek tarzda önlemler alabilecek olma tehlikesi mevcut” yorumunu dahi yaptı. Mahkeme çöken davayı kurtarma çabasıyla, tutuklu siyasetçi Zeynep Ölbeci hakkında verilen tutuk devam gerekçesinde tanık beyanı doğrultusunda Ölbeci’nin “bekar” olmasının “örgüt üyesi” olduğuna işaret ettiğini öne sürdü. “ABC123” isimli açık tanığın, Merdan Rüştü Ovalıoğlu olduğu ortaya çıktı.

Çelişkiler artıyor

Merdan Rüştü Ovalıoğlu’nun (ABC123) da dosyaya dahil olmasıyla birlikte tanıklar arasındaki çelişkiler de daha belirgin bir hal almaya başladı. Dava kapsamında hakkında iddianame açılan 108 kişinin çoğunu tanımadığını söyleyen ABC123, önceki tanıkları boşa düşürecek beyanlarda da bulundu. Gizli tanık Mahir, MYK toplantısında HDP’ye talimat verildiğini; tanık Kerem Gökalp, Kamuran Yüksek üzerinden talimat verildiğini iddia etti. “ABC123” ise küçük hafıza kartıyla HDP Diyarbakır İl Örgütü binasına talimat gönderildiğini ileri sürdü.

İnsan sağlığı hiçe sayıldı

Adil yargılamadan söz edilemeyen Kobanê Davası’nda, insan hakları ve sağlığı da hiçe sayıldı. Kesintisiz duruşma periyotları nedeniyle her gün duruşma salonuna gelmek zorunda kalan siyasetçiler, birçok kez sağlık sorunları yaşadı. Bunun en büyük örneği, davada yargılanan isimlerden Aysel Tuğluk’un “Cezaevinde kalamaz” yönündeki sağlık raporlarına rağmen tahliye edilmemesi oldu. Mahkeme heyeti, Ağustos 2022’de görülen duruşmada, savunma yapmakta güçlük çekmesine rağmen Tuğluk’a iddianamedeki suçlamalara ilişkin sorular yöneltti ve sorgu gerçekleştirmeye çalıştı. Kamuoyunun büyük tepkisi ve insan hakları savunucularının çağrıları sonrası Tuğluk, 27 Ekim 2022’de tahliye edildi.

5 bin 268 sayfalık mütalaa

Yargılamadaki hukuksuzlukların artarak devam ettiği bir süreçte, iddia makamı 14 Nisan 2023’te esasa dair mütalaasını açıkladı. 49’uncu celsede mütalaanın okunmasına başlanması sırasında tutsak siyasetçiler, “Jin jiyan azadî” (Kadın Yaşam Özgürlük), “Faşizme karşı omuz omuza”, “Direne direne kazanacağız” sloganları atarak duruşma salonunu terk etti. Avukat Nuray Özdoğan ise, “Buyurun iktidarın seçim beyannamesini okuyun” şeklinde tepki gösterdi. Avukatların da salonu terk etmesi üzerine mahkeme başkanının tutanağa, “Bir kısım sanık müdafilerinin duruşmadan sıvıştıkları görüldü” beyanı tepki topladı.

Mütalaada, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ Şenoğlu, Ahmet Türk, Bircan Yorulmaz, Ali Ürküt, Alp Altınörs, Altan Tan, Ayhan Bilgen, Ayla Akat Ata, Aysel Tuğluk, Ayşe Yağcı, Bircan Yorulmaz, Bülent Barmaksız, Cihan Erdal, Nazmi Gür, Dilek Yağlı, Emine Ayna, Sırrı Süreyya Önder, Gülser Yıldırım, Gültan Kışanak, Günay Kubilay, İsmail Şengül, Zeki Çelik, Pervin Oduncu, Sebahat Tuncel, Zeynep Karaman, İbrahim Binici, Can Memiş, Gülfer Akkaya, Berfin Özgü Köse, Emine Beyza Üstün, Meryem Adıbelli, Sibel Akdeniz, Mesut Bağcık, Nezir Çakan ve Aynur Aşan’ın “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” suçundan birer kez ağırlaştırılmış müebbet hapsi istendi.

Ayrıca sanıklar Demirtaş, Yüksekdağ, Türk, Yorulmaz, Ürküt, Altınörs, Tan, Bilgen, Ata, Tuğluk, Yağcı, Yorulmaz, Barmaksız, Erdal, Gür, Yağlı, Ayna, Önder, Yıldırım, Kışanak, Kubilay, Şengül, Çelik, Oduncu, Tuncel ve Karaman’ın, 6 kişinin öldürülmesine ilişkin “nitelikli insan öldürme” suçundan 6’şar kez daha ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılması talep edildi.

Aynı suçtan Nezir Çakan ve Sibel Akdeniz’in 4’er kez, Meryem Adıbelli’nin ise 1 kez daha ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilmesi istendi. Bununla birlikte söz konusu siyasetçiler hakkında, “mala zarar verme”, “hürriyeti tahdit”, “öldürmeye teşebbüs”, “kasten yaralama ve hırsızlık” suçlarından ise farklı oranlardan süreli hapis cezası talep edildi.

Mütalaa için sadece 3 buçuk ay süre

5 bin sayfanın üzerinde olan mütalaanın imkanları sınırlı olan tutsak siyasetçiler tarafından incelenmesi ve karşı savunma yapabilmesi için mahkeme heyeti, makul süre taleplerini reddederek, savunma için 3 buçuk ay süre verdi.

Savunmaya tahammülsüzlük

Bine yakın klasörden oluşan Kobanê Davası’nda tutuklu siyasetçiler, hafta içi mesai saatleri arasında kısa bir süre dosyayı inceleme fırsatı bulabilirken, mütalaa siyasetçilere fiziken teslim edilmedi. Yargılamanın başından beri devam eden kesintisiz duruşma ve siyasetçilerin dosyaya ulaşmasında yaşadığı zorlukların yanı sıra avukatların lehe delillere ulaşması aylar sürdü. Adli tatilde dahi kesintisiz devam eden duruşma periyotları, hem avukatlar hem de siyasetçiler açısından nitelikli savunma yapma konusunda zorluklar yaşattı. Tüm bunlarla birlikte siyasetçilerin savunmalarının bir gün ile sınırlandırması da kendilerine dönük tüm suçlamalara yanıt vermelerini engelleyen bir başka husus olarak kayıtlara geçti.

Karar duruşması 16 Mayıs

3 yıldır devam eden sürecin en kritik aşaması olması beklenen 16 Mayıs’taki duruşmada, her ne kadar mahkeme heyeti hükmün açıklanacağını kaydetse de iktidarın Kürt siyaseti hakkında henüz karar verip vermediği belirsiz. Son sözlerin alınacağı 16 Mayıs tarihli duruşmada, esasa dair verilecek kararın ertelenmesi gündeme gelebilir.

Haber: Fırat Can Arslan / MA