AKP iktidarının kadının yaşam hakkını korumak bir yana iktidarda olduğundan bu yana şiddeti meşrulaştıran politikalar uyguladığını belirten kadınlar, İstanbul Sözleşmesi Taraflar Komitesi’nin, koronavirüs salgını döneminde yayınladığı bildiriye rağmen de uygulanmadığını vurguladı.
Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve kadın katliamları artarken, kadınları koruyan 6284 sayılı yasa, İstanbul Sözleşmesi, nafaka ve boşanma hakkı iktidar ve medya tarafından tartışma konusu haline getiriliyor. Nisan ayında çıkarılan yeni infaz yasası kapsamında kadına yönelik şiddet, tecavüz failleri serbest bırakılırken, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun (KCDP) verilerine göre Mayıs ayında 21 kadın katledildi.
‘İstanbul Sözleşmesi’nin standartları her zaman uygulanmalıdır’
İstanbul Sözleşmesi Taraflar Komitesi, Mayıs ayında bir bildiri yayınladı. Bildiride taraf devletlerin halen sürmekte olan Covid-19 pandemisi sırasında sözleşmenin standartlarına uygun hareket etmesi istenerek kararlılık dile getirildi. Şiddet oranında tüm dünyada ve Avrupa Konseyi üyeler arasında alarm verici bir artış yaşandığına dikkat çekilen bildiride, sözleşmenin devletler tarafından her durumda uygulanması çağrısı yapıldı.
Adana’daki kadın örgütleri de şiddetin son bulması için devletin sorumluluğunu hatırlatırken, sözleşmenin önemine dikkat çekti.
‘AKP yaşam hakkını korumuyor’
Emek Partisi (EMEP) Adana İl Başkanı Avukat Sevil Arıcı, AKP’nin en temel insan hakkı olan yaşam hakkını korumadığını belirterek, “Kadınlar ‘ölmek istemiyorum, beni öldükten sonra mı koruyacaksınız?’ diyerek sesini devlete duyurmaya çalışıyor. Öldürülen kadınların cebinden savcılıklara yazdıkları koruma talepli dilekçeler çıkıyor. Kadın düşmanı politikalar ve pratikler, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, şiddet ve ölüm olarak kadınlara geri dönüyor. Buna itiraz eden her kesim ise düşmanlaştırılıyor” dedi.
İstanbul Sözleşmesi Taraflar Komitesi’nin bildirisini hatırlatan Sevil, “Türkiye’de ise sözleşmeyi uygulamak bir yana, ‘aile yapısına atılan bomba’ gibi tanımlanarak hedef tahtasına konuldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan sözleşmeyi tekrar gözden geçireceklerini söylerken, yandaş basında artan kadın cinayetleri yerine onu durdurmayı hedefleyen sözleşme tartışıldı” ifadelerini kullandı.
‘Şüpheli kadın ölümleri de arttı’
Kadın katliamları ile beraber şüpheli kadın ölümlerinin de arttığına dikkat çeken Sevil, “intihar etti” denilen kadınların sistematik şiddete maruz bırakıldıklarının ortaya çıktığını hatırlattı. “Etkili soruşturma, kovuşturma, adil yargılama ve suçu önleme görevi olan devlet susuyor” diyen Sevil, şöyle konuştu: “Bizler bu şüpheli ölümlerin de takipçisi olmalıyız ki bu katliamları önleyebilelim. Tabii ki asıl önemli olan devletin bunun sorumluluğunu alması ve kadınları erkek şiddetine karşı korumasıdır. Bunu da yine kadınların birlikte, örgütlü, güçlü mücadelesi sağlanabilir.”
‘Şiddetin kaynağı eşitsizlik’
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Adana Kadın Meclisi’nden Helin Kaya da şiddetin temelinde eşitsizlik olduğuna vurgu yaparak, şunları dile getirdi: “En temel insan hakkı olan yaşam hakkının korunması, kadın cinayetlerinin son bulması, kurumların şiddete mücadelenin her aşamasında aktif rol almasını sağlamak amacıyla 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve İstanbul Sözleşmesi; şiddeti, kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğin bir sonucu olarak alır. Eğer bu eşitsizlik önlenirse cinayetler de engellenmiş olacaktır. Sözleşmecilere göre, kadınlık ve erkeklik sosyal olarak inşa edilir. Bu inşa ise, kadın erkek arasındaki eşitsizliği meşru gören bir bakış açısına dayandığı için ideolojik bir inşadır. Sözleşme ataerkil kültür kalıplarının ve inanç biçimlerinin inşa ettiği birey üzerinden kadın cinayetleri analizi yaparak cinayetler ve gelenek, din, kültür, töre arasında bir ilişki kurar. Eril söylem ve iktidar alanını daraltmayı hedefleyen sözleşmede feminist dilin dominantlığı inkâr edilemez. Bundan dolayıdır ki sözleşmeyi uygulamama hatta yürürlükten kaldırmaya yönelik çabaları mevcuttur ve tüm bunları kadına karşı sistemli ve bilinçli olarak geliştiriyorlar. Tüm bunları kabul etmiyor ve kadın mücadelesi her yerde şiarımızla mücadeleyi örgütlemeyi ve büyütmeyi hedefliyoruz.”
‘Salgın döneminde şiddet ve emek sömürüsü arttı’
Pandemi döneminde “Evde hayat var” denilerek evlerine hapsedilen kadınların bu süreçte erkek şiddetine daha çok maruz kaldığını ifade eden Kadınların Kurtuluşu’ndan Yeşim Tükel ise “Ev içi şiddetin artmasının yanı sıra emek sömürüsü de arttı. Görünmeyen emeğimiz daha da görünmez oldu. Kadınlar şiddet ortamında yalnız bırakıldı. Sözde kadınları koruma adına aldıkları kadın sığınma evlerinin adresi polis tarafından kadının eşine verildi. Erkek devlet maalesef kadını korumadığı gibi kadına yönelik şiddet, istismar suçundan yatan kişileri koronavirüsü bahane ederek bir yasa ile serbest bıraktı. Bizim yapacağımız örgütlülüğümüzü güçlendirmek ve her alanda kendi sözümüzü söylemek, hayatlarımızı korumak olmalı” dedi.