‘Gerçekten rahatsızlığınız o kadar büyük ki Kobanê’nin tarihin gördüğü en barbar örgütlerden birinin, IŞİD’in eline geçmesini engellediği için birilerine hesap sormak istiyorsunuz.’
Meclis Genel Kurulu’na Meclis Başkanı Mustafa Şentop imzasıyla getirilen “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar Devleti Hükümeti Arasında Büyük Çaplı Organizasyonların Yerine Getirilmesinde İş Birliği Konulu Niyet Mektubunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi” yapılan oylama ardından kabul edildi. Teklif, 231 kabul ve 50 ret oyuyla kanunlaştı.
Genel Kurul’da Adalet Komisyonu’nda kabul edilen “İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi”nin görüşmelerine geçildi.
’25 MİLYONA VARMIŞ İCRA TAKİBİNİN NEDENİ BU İKTİDAR DEĞİLMİŞ GİBİ…’
HDP grubu adına söz alan Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki, teklifin sahiplerinin, “İnsan Hakları Eylem Planı kapsamında haczedilmiş mallar bundan sonra elektronik ortamda satılacak. İnsan Hakları Eylem Planı kapsamında kaza araçları, haczedilmiş araçlar daha hızlı satılacak” dediğini dile getirdiğine dikkati çekerek, “Sanki, sayısı 25 milyona varmış olan icra takibinin nedeni bu iktidar değilmiş gibi, ekonomiyi yöneten bu iktidar değilmiş gibi, haczettiğiniz malları daha kolay satmaya ‘insan hakları’ diyorsunuz; şaka değil, ‘insan hakları’ deyince bu iktidarın aklına gelenler bunlar” dedi.
Çocuklara dair getirilen düzenlemeleri de eleştiren Tiryaki, “‘EŞİK’ diye bir örgütlenme var, içinde kadın haklarını savunan, kadına yönelik şiddete karşı mücadele eden, çocuk haklarını savunan 400’ü aşkın örgüt var. EŞİK şu aşamaya gelmiş, diyor ki: ‘Sizden hiçbir şey istemiyoruz. Bizim adımıza yaptığınız her şey sadece bize sopa olarak dönüyor. İstanbul Sözleşmesi dâhil olmak üzere, var olan yasaları uygulayın, var olan yönetmelikleri uygulayın yeter. Sizden başka hiçbir şey istemiyoruz. Bizim adımıza da bunu yaptığınızı söylemeyin’” diye belirtti.
TÜRKİYE’DE ADALETE GÜVEN YERLERDE
Türkiye’de adalete güvenin yerlerde olduğunu dile getiren Tiryaki, iktidara yakın bir araştırma şirketinin verilerini paylaştığını söyleyerek, “Evet, ‘Türkiye’de hukuka, adalet kurumlarına, mahkemelere güven yüzde 21,3’ Diğer araştırma şirketlerinin söylediği rakam aslında yüzde 10’unun bile altında. Türkiye, 2019 Hukuk Üstünlüğü Endeksi’nde 126 ülke arasında 109’uncu sırada” dedi.
‘SİZDEN ÖNCE ‘KÜRDİSTAN’ DİYENLER YARGILANIYORDU, SİZ DE AYNISINI YAPIYORSUNUZ’
Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamadığını kaydeden Tiryaki, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sizden önce de Türkiye’de adil bir yargı yoktu, AKP’den önce de insanlar kaçırılıyordu, AKP’den önce de cezaevlerinde işkence ve kötü muamele vardı, AKP’den önce de yargı siyasiydi, AKP’den önce de cezaevinde çıplak arama vardı, marşlar okutuluyordu, AKP’den önce de insanlar karakolda yere yatırılıyordu ‘Devletin gücünü göreceksiniz’ deniliyordu, sizden önce de Kürtler, ‘Kürdüm’ dedikleri için gözaltına alınıyordu, sizden önce de yaşadıkları coğrafyanın adına ‘Kürdistan’ dedikleri için yargılanıyorlardı, siz de aynısını yapıyorsunuz. Dediğim gibi, sizden önce de yargı siyasaldı ama siz yargı kurumlarını, savcılık makamlarını ve ceza mahkemelerini siyasetin bir aparatı olarak kullanıyorsunuz. Siyasal olarak mücadele edemediğiniz herkesi tavsiye etmek için yargı kurumlarını kullanıyorsunuz. Bir gün Demokratik Toplum Kongresini Türkiye Büyük Millet Meclisine Anayasa görüşmeleri için çağırıyorsunuz, aradan birkaç yıl geçiyor Demokratik Toplum Kongresinin önünden geçen her HDP’li hakkında dava açıyorsunuz, gözaltına alıyorsunuz, tutukluyorsunuz, cezalar veriyorsunuz.
‘PYD BAŞKANINI DIŞİŞLERİ’NDE AĞIRLIYORSUNUZ, SONRA BAŞINA ÖDÜL KOYUYORSUNUZ’
Bir gün ‘Çözüm sürecini yürütüyoruz’ diye meydan meydan dolaşıp propaganda yapıyorsunuz, aradan birkaç yıl geçiyor, çözüm süreci kapsamında yapılanları gerekçe göstererek HDP hakkında kapatma davası açıyorsunuz. Bir gün PYD Eş Başkanı Salih Müslim’i Dışişleri Bakanlığında ağırlıyorsunuz ve aradan yıllar geçiyor, başına ödül koyuyorsunuz. Hadi omurgalı bir siyaset yürütmüyorsunuz, pragmatizm temel siyasal ideolojiniz. ‘Bu siyasetin geleceğini halk versin’ diyorsunuz. Bunları anlayabiliriz. Peki, bu ülkenin yurttaşları siyasetinizin, her gün bir yöne evrilen siyasetinizin arkasında hizaya durmak zorunda mı? Hizaya durmadığı için insanları nasıl yargılayabilirsiniz.
‘AKP, KOBANÊ DAVASININ SAVCISIDIR’
Diğer kumpas davalarının tamamının savcısıydınız, bunu gizlemiyordunuz, o davaların ‘Avukatıyız’ diyenlere karşı, çıkıp meydan meydan dolaşarak ‘Biz de savcısıyız’ diyordunuz. Bugün gördük ki Kobanê davasının da savcısısınız. Abdullah Güler Bey, Kobanê iddianamesini bugün, bu kürsüden hiç tereddütsüz okudu, iddianameyi savundu, arkasında olduklarını açık biçimde söyledi, Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarından tek bir kişi itiraz etmedi ve tutanakları alıp bakarsanız Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarından herkes bunu alkışladı. Dolayısıyla bugün itibarıyla bizler artık AKP’yi bu davanın savcısı olarak çok rahat ifade edebiliriz. Evet, siz Kobanê davasının savcısısınız.
‘KÜRTLER KOBANÊ’Yİ CANIYLA, KANIYLA SAVUNDU’
Gerçekten rahatsızlığınız, hazımsızlığınız o kadar büyük ki Kobanê’nin tarihin gördüğü en barbar örgütlerden birinin, IŞİD’in eline geçmesini engellediği için birilerine hesap sormak istiyorsunuz. Hatırlayın, IŞİD Kobani’yi üç taraftan kuşatmış, Kürtler bu kuşatmaya karşı kahramanca direnmiş, kadını ve erkeğiyle binlerce genç Kobanê’yi canıyla, kanıyla savunmuştu. Kürtler, üç tarafı kuşatıldığı için bir tek şey istiyordu: Mürşitpınar Sınır Kapısı’nın açılması, kardeşlerinin, dostlarının yardımına izin verilmesi.
‘AKP HÜKÜMETİ IŞİD YENİLİNCE KOALİSYONA KATILDI’
IŞİD militanları sınırda cirit atarken müdahale etmediniz, Türkiye’nin askeri ile IŞİD militanları yalnızca bir adım mesafede devriye gezerken müdahale etmediniz, Kürtler sokağa çıkmadan da yardım ulaştırılmasına izin vermediniz. Evet, IŞİD’in yenileneceğinin anlaşılması, Kürtlerin Kobanê’de IŞİD’e karşı psikolojik üstünlüğü ele geçirmesi, koalisyon güçlerinin desteğiyle, IŞİD’in ele geçirdiği yerlerin tek tek geri alınmasından sonra AKP Hükûmeti de IŞİD’le mücadele koalisyonuna katılmış gibi yaptı ama ne yazık ki yürüttüğü savaş çoğunlukla IŞİD’e karşı değil, Kürtlere ve kuzey ve kuzeydoğu Suriye halklarına karşı oldu.
‘6-8 EKİM’DEN 20 GÜN SONRA PEŞMERGELERİN TÜRKİYE’DEN KOBANÊ’YE GEÇMESİNE İZİN VERİLDİ’
Bakın, 6-8 Ekim olayları diyorsunuz ya, çok sayıda yurttaşımızın yaşamını yitirdiği ki bunların çoğu -pek çok kez söyledik- HDP’liydi. Bunların çoğu güvenlik görevlilerinin, korucuların açtıkları ateş üzerine yaşamını yitirdi ve bu nedenle, bu cinayetler, bu katliamlar nedeniyle davalar açılmadı. Bu olaylardan sonra aslında o dönem hiçbiriniz, Genel Başkanınız dâhil, hiçbir Hükûmet yetkilisi ne HDP’yi suçladı ne de o dönemki Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş’ı ve Figen Yüksekdağ’ı. Tersine, 29 Ekim 2014’te yani yirmi gün sonra peşmerge güçlerinin Türkiye üzerinden Kobanê’ye geçmesine izin verildi, çözüm süreci devam etti, İmralı görüşmeleri sürdü.
‘ÖCALAN’IN MEKTUBU DOLMABAHÇE’DE OKUNURKEN KİMSE HDP’Yİ SUÇLAMIYORDU’
Bakın, 6-8 Ekimden üç ay sonra, aralık ayında Sayın Demirtaş iktidar medyasında nasıl yer alıyordu biliyor musunuz, şöyle haberler yapılıyordu o dönem: ‘HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada takipçilerine ‘şapşik’ dedi.’ Yeni Şafak gazetesi; ‘HDP lideri Selahattin Demirtaş’ın ‘şapşik’ ‘tweet’i sosyal medyayı yıkıp geçti’.
6-8 Ekim’den 6 yıl sonra koluna 2 polisin girerek gözaltına altına aldığı Sırrı Süreyya Önder, 6-8 Ekim’den beş ay sonra 28 Şubat 2015 günü Dolmabahçe Sarayı’nda şimdi cezaevinde tuttuğunuz İdris Baluken, Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, AKP Grup Başkan Vekili Mahir Ünal ve Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu’nun yanında Sayın Öcalan’ın mektubunu okudu Dolmabahçe’de. O zaman hiç kimse ne Pervin Buldan’ı ne Sırrı Süreyya Önder’i ne de HDP’yi 6-8 Ekim nedeniyle suçlamadı.
‘ARTIK ÖZEL YETKİLİ HEYETLER VAR’
Şimdi, aradan uzunca bir zaman geçti, 2020 yılı Eylül ayına kadar ve bir sabah, sanki üzerinden altı yıl geçmemiş, altı yıl rahat rahat istediği şeyi yapmamış gibi savcı bir gece yarısı operasyonuyla onlarca arkadaşımızı gözaltına aldı. Ardından, bir özel yetkili heyet oluşturuldu; bakın, özel yetkili heyet. Türkiye’de geçmişte, özel yetkili mahkemeler olmuştur tarih boyunca; istiklal mahkemeleri oldu, sıkıyönetim mahkemeleri oldu, devlet güvenlik mahkemeleri oldu, CMK 250’yle görevli yetkili mahkemeler oldu, Terörle Mücadele Kanunu’nun 10’uncu maddesiyle görevli yetkili mahkemeler oldu, özel yargılamaları yapan mahkemeler oldu ama şimdi özel heyetler var, sadece bir dava için atanmış özel heyetler.
Nasıl? 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 6 üyesi var. Bu 6 üyeden 3’ü o mahkemede görülen yüzlerce davaya bakıyor; 50 tane, 300 tane, 500 tane, 700 tane, diğer davaların hepsine o 3 kişilik heyet bakıyor. Bu 6 hâkimden 3’ü sadece bu dava için görevlendirildi. Ve o yüzden on beş günlük periyotla duruşma tarihi belirliyor. On beş gün yani iki hafta boyunca kesintisiz yargılama yapıyor, bir hafta ara veriyor, iki hafta boyunca yargılama yapıyor. Onlarca avukatın başka hiçbir yargılaması, hiçbir davası yokmuş gibi, başkaca hiçbir işi yokmuş gibi; aileleri, özel yaşamları yokmuş gibi.
‘SAVUNMAYA HAZIRLAR, ADİL YARGILAMA İSTİYORLAR’
3 bin sayfalık iddianame, 400 klasör, bunlara erişim neredeyse imkânsız ve her bir arkadaşımız hakkında yüzlerce dava var ama bu heyet diyor ki: ‘Ben bir karar vereceğim. Hükümetten emir aldım, bir an önce bu kişileri mahkûm durumuna düşürmek zorundayım, o yüzden kesintisiz yargılama yapacağım, en hızlı şekilde sizi mahkûm edeceğim, ondan sonra da çıkıp meydanlardan rahatlıkla propagandasını yapacağım’ diyor. Arkadaşlarımız savunma yapmaya hazır, her şeye hazır, sadece adil bir yargılama istiyorlar.” (MA)