HDP ön savunmasında yapılan hukuksuzlara dikkat çekerek siyasi partiye tuzak kurulduğunu belirtti.
Kapatma davasının ön savunmasını yapan HDP, iddianamede İmralı’da 17 Ağustos 2013 ile 14 Ekim 2013’te gerçekleştiği ileri sürülen görüşmelerin hiç olmadığını kaydederek, davayı açan savcısı İrfan Fidan’ın verilecek hükme hâkim olmasının tarafsızlığını zedeleyeceğine dikkat çekildi.
HDP’nin kapatma davasına dair Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) sunulan ön savunmasında, iddianamede yer alan hukuki dayanakları tek tek çürüttü. Yazılı verilen 127 sayfalık ön savunmada, AYM ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği kararlardan alıntılar da yer aldı. HDP’nin kapatılması konusunda siyasi süreci adım adım hazırlayan AKP’nin kapatma davasında verilen AYM kararı da dayanak yapılan hukuki metinler arasında.
Kapatma davasının “Siyasi Partiler Yasası”nın 102’nci maddesine aykırı olduğu kaydedilerek, yasanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iki yükümlülük yüklediği vurgulandı. Savcılık tarafından bu yükümlülüğün yerine getirilmediği belirtilerek “Ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bugüne değin HDP’nin herhangi bir organı, mercii veya kurulunun fiillerinin Anayasanın 68. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında kaldığı iddiasıyla, 2820 sayılı Yasanın 102. maddesi uyarınca herhangi bir organ, mercii veya kurulun işten el çektirilmesi istemiyle talepte bulunmamıştır” denildi.
‘TEK DELİL YOK’
İddianamenin neden kabul edilmemesi gerektiğini ifade eden HDP’nin ön savunmasında şu hukuksuzluklara dikkat çekildi:
“843 sayfalık iddianame ve on binlerce sayfadan oluşan eklerin hiçbirinde HDP’nin hiçbir organının, hiçbir kurulunun fiillerinin Anayasanın 68. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında kaldığına yani, devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olduğuna, sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunduğuna ve yerleştirmeyi amaçladığına veya suç işlenmesini teşvik ettiğine dair tek bir ibare yoktur.”
‘SİYASİ PARTİYE TUZAK’
HDP’nin herhangi bir organı, mercii veya kurulunun Anayasa’nın 68. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında kalan bir fiili yoksa bu davanın açılamayacağına işaret edilen ön savunmada, “Ya da üyelerce yoğun bir şekilde işlendiğine inanılan ve Anayasanın 68. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında kaldığı iddia edilen fiiller eğer partinin herhangi bir organı, mercii veya kurulunca zımnen veya açıkça desteklenmiyorsa/desteklendiği kanıtlanamıyorsa/kanıtlanması amacıyla herhangi bir bilgi veya belge sunulamıyorsa parti odak olamayacağı için yine bir kapatma davası açılamaz. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, pozitif yükümlülüğünü (uyarı yükümlülüğü) yerine getirmemiş doğrudan HDP hakkında kapatma davası açmıştır. Başsavcılıkça, Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan hükümlere aykırı fiilin işlendiği iddiasıyla herhangi bir bildirimde bulunmadan, bu iddialar biriktirilerek, demokratik siyasi yaşamın vazgeçilmez unsuru olan siyasi partiler hakkında kapatma davası açılması bir siyasi partiye tuzak kurulması anlamına gelir” ifadeleri yer aldı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın öncelikli görevinin siyasi partilerin tabi oldukları kuralları ihlal etmesini bekleyip cezalandırma yoluna gitmek olmadığını vurgulanan ön savunmada, “Ancak Başsavcılıkça herhangi bir uyarı yapılmadan, HDP hakkındaki suçlamaların biriktirilerek doğrudan kapatma davası açılması hem 2820 sayılı Yasanın 102. maddesinin yok sayılması hem de HDP’ye tuzak kurulması anlamına gelmektedir” denildi.
İKİ YILLIK ZAMANAŞIMI VURGUSU
Ön savunmanın devamında şunlar yer aldı: “2820 sayılı yasanın 102. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ‘Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan hükümlere aykırı fiilin işlenmesi halinde, fiilin işlendiği tarihten başlayarak iki yıl geçmemiş ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı söz konusu organ, mercii veya kurulun işten el çektirilmesini yazı ile o partiden’ isteyebilecektir. Anayasanın 68. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan hükümlere aykırı olarak işlendiği iddia edilen fiilin gerçekleştiği tarihten başlayarak iki yıldan daha uzun bir süre geçmiş ise partiden söz konusu organ, mercii veya kurulun işten el çektirilmesinin istenemeyeceği anlaşılmaktadır. Yasanın anılan hükmü ile iki yıllık sürenin zamanaşımı olarak düzenlendiğinin kabulü gerekir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı HDP’ye tuzak kurmakla yetinmemiş, iki yıllık zamanaşımı süresi geçtiği için esasen kapatma davasına konu olamayacak iddia/suçlamaları da HDP hakkındaki kapatma davasının gerekçeleri arasında saymıştır.
AYM KARARLARIYLA YANIT
HDP, iddianamede esas olarak Anayasa’nın 68. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca ‘devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü’ hedef alan eylemlerin odağı olmakla suçlanmakta, aynı zamanda 2820 sayılı Yasanın 78, 80, 81, 82 ve 90. maddeleri uyarınca da kapatılması istenmektedir. Venedik Komisyonu tarafından hem de akademik literatürde eleştirilmiştir. AYM her ne kadar Demokratik Toplum Partisi kararında 80. ve 81. maddeleri kapatma nedenleri arasında saymışsa da Türkiye Sosyalist İşçi Partisi aleyhine açılan kapatma davasında bu genişletici yorumu benimsemediği görülmektedir. Yine AYM’nin Demokratik Barış Hareketi Partisine karşı açılan kapatma davasını reddederken, benzer bir gerekçe kullanmış, 2820 sayılı yasanın Anayasadaki kapatma gerekçelerini genişletemeyeceği, siyasi partilerin, 68. Maddenin dördüncü fıkrasında sayılanlar dışında bir nedenle tüzük ve programlarının bu fıkraya aykırı olduğu gerekçesiyle kapatılamayacağı, aksinin ‘Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü’ ilkelerine aykırı olacağı sonucuna varmıştı.
IRKÇI SALDIRI MAĞDURU IRKÇILIKLA SUÇLANDI
HDP hakkındaki kapatma nedenleri arasında 2820 sayılı Yasanın 82. maddesi de sayılmaktadır. Bununla birlikte başlığı ‘Bölgecilik ve ırkçılık yasağı’ olan bu maddenin HDP’nin hangi eylemleriyle ihlal edildiğine dair bir açıklama, iddia belirtilmemektedir. Halkların Demokratik Partisi ırkçılık ideolojisini bırakalım eyleme geçirmeyi en alt seviyede dile getirmeyi dahi ‘insanlığa karşı suç’ ve ‘ahlak dışı eylem’ olarak kabul eder. Böylesi bir iddiayı kati surette reddettiğimiz gibi ırkçı yaklaşımlardan en fazla mağdur olan siyasi görüş olarak HDP’nin böylesi bir iddiaya karşı savunma yapmayı dahi fuzuli saydığını belirtmek isteriz. Ermeni’yi, Kürt’ü, Rum’u, Alevi’yi, ezcümle ötekiyi hedef alan ırkçı söylem ve eylemler, sözüm ona ‘demokratik tolerans’tan faydalanır ve ironik bir biçimde ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında sayılarak koruma görür.
DEVLETİN YÖNETİM BİÇİMİNE ALTERNATİF SUÇ OLAMAZ
2820 sayılı yasanın ‘Devletin tekliği ilkesinin korunması’ başlıklı 80. Maddesi. ‘Devletin tekliği ilkesinin’ korunmamasının ya da aksini savunmanın devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olacağı kesin olarak söylenemez. Devletin yönetim biçiminin merkezi devlet ya da federal devlet olarak düzenlenmesini savunmak veya belirli bölgeler açısından özerklik sistemini ya da güçlendirilmiş yerel yönetimleri savunabilmek bir siyasi parti açısından demokratik işleyişin olağan bir gereği olarak kabul edilmelidir. AİHM Halkın Emek Partisi (HEP) ve AYM’nin Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) kararları da bu yöndedir. Bu nedenle iddianamedeki madde 80’in ihlal edildiği iddiasının derhal reddi gerekmektedir.
İDDİANAMENİN MUHATABI PKK’DİR
2820 sayılı Yasanın 81. maddesi açısından ‘Azınlık yaratılmasının önlenmesi’ne dair iddianamenin hiçbir yerinde HDP’nin bu maddeyi nasıl ihlal ettiğine, hangi faaliyet ve söylemlerinin bu ihlale yol açtığına ilişkin bir açıklamada bulunulmamaktadır. Başsavcılık muhtemelen HDP’nin tüzük ve programında yer alan ifadeler ile parti yönetici ve üyelerinin Kürtlerin varlığına, hak taleplerine ilişkin açıklamalarının madde 81’deki yasağı ihlali ettiğini düşünmektedir. İddianamede bu iddiaya en yakın söylem 830. sayfada yer almaktadır. Buna göre, ‘gelinen noktada farklılıkları öne çıkartarak ayrıştırma, azınlık yaratma vb. yöntemlerle bölme, yönetme görevini her daim üstlenen’ örgütler var olmuştur ve bunlardan biri de PKK/KCK’dir’ denilmektedir. Görüldüğü üzere iddianın muhatabı HDP değil PKK/KCK’dir.
HDP KÜRTLERİ KURUCU UNSUR OLARAK GÖRÜR
Başsavcılıkça kastedilen HDP yönetici ve üyelerinin Kürtlerin varlığı ve haklarına ilişkin açıklamaları ise hemen belirtmeliyiz ki HDP, uluslararası hukukta kabul görmüş tüm azınlık haklarına saygılı yaklaşma ve eksiksiz uygulanmasından yana olmakla birlikte Kürtleri ‘azınlık statüsünde’ bir topluluk olarak değil, Türkiye’nin kurucu unsuru halklardan biri olarak değerlendirmektedir.
AİHM’İN YUNANİSTAN KARARI
AİHM’in özellikle M. Bekir-Ousta ve Diğerleri/Yunanistan, Emin ve Diğerleri/Yunanistan ve Tourkiki Enosi Xanthis ve Diğerleri/Yunanistan kararlarını bu açıdan Yüksek Mahkemenin dikkatine sunmak isteriz. Mahkeme bu kararlarda örgütlenme özgürlüğünün, etnik azınlık bireyleri dâhil herkesin etnik kökenleriyle ilgili görüş ve inançlarını ifade etme hakkını içerdiğini söyler. Türkiye Dışişleri Bakanlığı haklı olarak bu kararları sahiplenmiş ve Yunanistan hükümetinin bu kararların gereğini yapmasını ve Türk azınlığın haklarına saygı göstermesini talep etmiştir.
2001’DE ANAYASADAN ÇIKARILDI
Türk dil ve kültürünü geliştirmeyi amaçlayan siyasi partilere herhangi bir yasak getirmeyen madde 81, siyasi partilerin diğer kültür ve dillerin korunmasına, geliştirilmesine, yayılmasına ilişkin amaç ve faaliyetlerini ise yasaklamaktadır. Benzeri hususlar 81. maddenin partilerin eylem ve işlemlerinde ‘Türkçeden başka bir dil kullanmasını’ yasaklayan (c) fıkrası için de geçerlidir. İlk kez 1983’te mevzuata giren ‘yasaklı dil’ kavramı (1982 Anayasası 26. Madde) 2001 Anayasa değişikliği ile Anayasadan çıkarıldığı halde 81. maddede varlığını korumaya devam etmektedir. Başlı başına bu sebeple dahi Anayasaya aykırıdır.
BİN 121 SUÇTAN 813’Ü KANUNİ DAYANAK TAŞIMAMAKTADIR
Siyasi yasak istenen partinin üye ve yöneticileri hakkındaki suçlamaların büyük kısmını oluşturan gerek ‘örgüt üyeliği’ gerekse ‘örgüt propagandası’na ilişkin hükümler AİHM ve AYM kararlarında da belirtildiği gibi hukuken öngörülebilir değildir. Kapatma iddianamesinde yer verilen soruşturma ve kovuşturmalara bakıldığında 451 kişiye 28 ayrı suç tipinden bin 121 suçlama yöneltildiği, bu suçlamalardan 508’inin 3713 sayılı TMK’nın 6 ve 7. maddelerinin ikinci fıkraları, 254’ünün 5237 sayılı TCK’nin 314. maddesinin ikinci fıkrası, 40’ının 220. maddesinin altı ve yedinci fıkraları, 12’sinin 314. maddesinin birinci fıkrası kapsamında olduğu görülecektir. Toplam bin 121 suçlamadan 813’ünün dayandığı yasa maddeleri kanunilik şartını taşımamaktadır ve hukuken öngörülebilir değildir. 3713 sayılı Yasa, anayasal dayanaktan yoksun olarak uluslararası sözleşmelere aykırı biçimde oldukça geniş bir ‘terör’ tanımı yapmıştır. 3713 sayılı Yasadaki terör tanımı, suç ve cezaların yasallığı; yasaların açık, net, belirgin, öngörülebilir ve hukukun üstünlüğüne uygun olması ilkelerine aykırıdır. Türkiye’de hiçbir şiddet eylemine karışmamış insanlar, sırf siyasal iktidar ya da resmi görüş tarafından benimsenmeyen düşünceleri açıkladığı için terör suçu işlemiş kabul edilebilir, terörist olarak nitelenebilir ve buna özgü özel yargılama ve infaz rejimine tabi tutulabilir durumdadır.
İPTAL EDİLMELİ
3713 sayılı yasanın 2’nci maddesinin ikinci fıkrası, 6. maddesinin ikinci fıkrası ve 7. maddesinin ikinci fıkrası ile 5237 sayılı Yasanın 220. maddesinin altıncı ve yedinci fıkraları ile 314. maddesi bütünüyle Anayasaya aykırıdır. Bilindiği gibi Türkiye, Anayasanın 90. maddesi uyarınca AİHS’yi kabul ederek yürürlüğe koymuş ve AİHM’nin yargı yetkisini tanımıştır. Dolayısıyla bu kararlara uyma yükümlülüğü bulunmaktadır. Anayasaya aykırı olmaları nedeni ile 6216 sayılı Yasanın 40. maddesi ile İçtüzüğün 46. maddesi uyarınca iptal etmesini talep ediyoruz.
İRFAN FİDAN
Soruşturma veya kovuşturma evrelerinin herhangi bir aşamasında yargılama işlemini savcı olarak yapan veya savcı olarak işleme katılan kişinin, aynı işle ilgili daha sonra verilecek bir karar veya hükme hâkim olarak katılması tarafsızlığını zedeleyecektir. Mahkemeniz üyesi İrfan Fidan’ın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ve vekilliği görevlerini yürüttüğü dönemde, iddianamede adı geçen ve aşağıda belirttiğimiz (tespit edebildiğimiz kadarıyla) HDP üye ve yöneticilerinin soruşturma ve kovuşturmaları devam ederken görev yapmış olması sebebiyle, görülmekte olan davada yargıç olarak görev alması uluslararası sözleşmelere, ulusal mevzuata ve yüksek mahkeme kararlarına aykırılık teşkil etmektedir.”
FİDAN’IN İMZASI BULUNAN SORUŞTURMA VE KOVUŞTURMALAR
Ön savunmada, Fidan’ın savcıyken yürüttüğü soruşturmalarda imzası bulunduğu 14 HDP’li isim şöyle sıralandı: “Selahattin Demirtaş, Hasip Kaplan, Ayfer Fatma Çelik, Cengiz Koyuncu, Esengül Demir, Filiz Koçali, Ayşe Berktay Hacımirzaoğlu, Ayşe Erdem, Şerif Adlım, Tuna Aydın, Hatice Altınışık, Yaşar Arat, Nadire Kılıç.” Fidan’ın ayrıca 35 kovuşturmada da imzasının yer aldığı belirtildi. Ön savunmada, “AYM’nin, ileride önüne gelmesi mümkün ve muhtemel olan suçlamalarla ilgili olarak, bugün bir siyasi yasak veya kapatma kararı vermesi kuşkusuz gelecek açısından bir ihsası rey anlamına gelecektir” denildi.
3 DOSYA KAPATMAYA GEREKÇE
İddianamede hakkında siyasi yasak istenen kişiler arasında yer alan HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararının da yer aldığı kaydedilen ön savunmada, “Gergerlioğlu bu kararla ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiği savıyla AYM’ye başvurmuştur. AYM, HDP hakkında kapatma davası açıldıktan sonraki bir tarihte oybirliği ile aldığı kararla Gergerlioğlu’nun ifade özgürlüğü ile seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarının ihlal edildiğine, kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine, karar vermiştir. Yine iddianamenin 454. sırasında yer verilen Gülçin İsbert hakkındaki yargı kararıyla ilgili olarak kapatma davası iddianamesinin Yüksek Mahkemeye sunulmasından bir yıl önce, Anayasa Mahkemesince hak ihlali kararı verildiğini anımsatmak isteriz. Yine iddianamenin 107. sırasında yer verilen Sırrı Süreyya Önder hakkındaki kararla ilgili olarak kapatma davası iddianamesinin AYM’ye bir buçuk yıl önce hak ihlali kararı verilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, bireysel başvuruya konu olmuş ve Yüksek Mahkemece ihlal kararı verilmiş bu üç dosyayı kapatma gerekçesi olarak Anayasa Mahkemesine sunmuştur” bilgilerine yer verildi.
İDDİANAMEDE YER ALAN 298 KOVUŞTURMA DERDEST
İddianamede, 451 kişi hakkında siyaset yasağının istenildiği hatırlatılan ön savunmada, bu kişilerle ilgili 526 soruşturma bilgisinin yer aldığı belirtildi. Ön savunmada bu soruşturmalara dair şunlar yer aldı: “Bu soruşturmalardan; 79 tanesi fezlekelerden, 177 tanesi devam eden soruşturmalardan oluşmaktadır. 347 soruşturmada ise kovuşturma aşamasına geçilmiştir. Yine iddianamede siyaset yasağı istenen 451 kişi ile ilgili olarak 561 kovuşturma bilgisine yer verilmiştir. Bu kovuşturmalardan; 527 tanesi Ağır Ceza Mahkemelerinde, 34 tanesi de Asliye Ceza Mahkemelerinde görülmektedir. Yine bu kovuşturmalarda; 298 kişi ile ilgili dosyalar derdesttir,8 kişi ile ilgili durma kararı verilmiştir, 9 kişi ile ilgili erteleme kararı verilmiştir, 80 kişi ile ilgili Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına karar verilmiştir,1 kişi ile ilgili görevsizlik kararı verilmiştir, 3 kişi ile ilgili dosya tefrik edilmiştir, 2 kişi ile ilgili Ceza Verilmesine Yer Olmadığına karar verilmiştir, 131 kişiye hapis cezası verilmiştir, 13 kişiye verilen hapis cezası kesinleşmiştir, 17 kişiye de para cezası verilmiştir.
AYM ETKİLİ YOL OLMAKTAN ÇIKAR
Dolayısıyla kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmadan 451 siyasetçi hakkında siyaset yasağı ve Türkiye’nin üçüncü büyük partisinin kapatılmasının istenmesi bir bütün olarak hem hakkında siyasi yasak kararı verilmesi istenen kişiler açısından hem de kapatılması istenen parti açısından ‘masumiyet karinesi’ ilkesinin de ihlali anlamına gelecektir. Ayrıca HDP kapatma davasında, kapatma yönünde çıkabilecek bir kararda, eylemlerinin bu kapatma kararına sebep olduğu iddia edilen HDP’li siyasetçilerin AYM önündeki bireysel başvuru yolu da artık kendileri için etkili bir başvuru yolu olmaktan çıkacaktır. Dolayısıyla 451 siyasetçi hakkında devam eden yargılamalar dayanak gösterilerek, hüküm kurulması Anayasa’nın 2, 36 ve 138. maddeleri ile AİHS’nin 6. maddesinin ihlal edilmesi sonucunu doğuracaktır. Bu nedenlerle de davanın bu aşamada derhal ret edilmesi gerekmektedir.”
GERÇEKLEŞMEYEN AVUKAT GÖRÜŞLERİ NOTLARI İDDİANAMEDE
İmralı avukat görüşmelerinin iddianameye yansıtıldığını anımsatılan ön savunmada, İmralı’da 17 Ağustos 2013 ile 14 Ekim 2013 tarihleri arasındaki avukat görüşmelerinin iddianamenin tamamına yansımasının maddi imkânın olmadığı vurgulandı. Ön savunmada, “Zira belirtilen tarihler arasında İmralı Cezaevi’nde avukat görüşmesi gerçekleşmemiştir. İmralı Cezaevi’nde 27 Temmuz 2011 tarihinde gerçekleşen son avukat görüşmesi ardından 2 Mayıs 2019 tarihine dek hiçbir avukat görüşmesi gerçekleşmesine izin verilmemiştir. Gerçekleşmeyen avukat görüşmelerinin notlarının iddianameye dayanak yapılması ise iddianamenin ne denli ‘ciddiyetle’ hazırlandığı ve eklenen delillerin de ‘yasallık’ derecesi hakkında çarpıcı bir fikir vermektedir. Bahsedilen 17 Ağustos 2013 ile 14 Ekim 2013 tarihleri arası dönem, HDP’nin kuruluşundan neredeyse bir buçuk yıl sonrasını ifade etmektedir. HDP 15 Ekim 2012 tarihinde kuruldu, bahsi geçen tarihlerde kurucuları da kurulma süreci de çoktan tamamlanmıştı” denildi.
KAMUSAL GÖREV
Ön savunmanın devamı şöyle: “İmralı Adasında Öcalan ile 3 Ocak 2013 tarihinde başlayıp 5 Nisan 2015 tarihine kadar aralıklarla devam eden tüm görüşmelere HDP heyetlerinin yanı sıra ve istisnasız bir şekilde devlet tüzel kişiliğini temsilen kamu görevlileri de katılmışlardır. Dolayısıyla HDP heyetiyle Öcalan arasında geçen tüm konuşma diyalog ve değerlendirmeler devleti temsil yetkisi ve göreviyle bu görüşmeler de yer alan resmi kamu görevlilerinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Çözüm Süreci, 6551 sayılı ‘Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Sağlanmasına Dair Yasa’ ile yasal dayanağa kavuşturulmuştur. 6551 sayılı Yasayla kurulan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, bu süreçte görev alacak tüm kamu kurumlarının koordine edilmesiyle görevlendirilmiştir. Ortada yerine getirilen çerçevesi belirlenmiş kamusal ve toplumsal bir barış görevi kapsamında yapılan bir dizi görüşme, temas ve faaliyetlerin icrası vardır.
HDP ÇÖZÜM SÜRECİYLE ONUR DUYMAKTADIR
Kürt sorunu gibi Türkiye’nin çok katmanlı ve en önemli siyasal sorununun barışçıl yollarla çözümü için görev alan kişilerin bu şekilde suçlanması, önümüzdeki yıllarda benzer veya farklı yöntemlerle geliştirilecek bir sürecin tehlikeye atılması ve hatta şimdiden tümüyle imkânsız hale getirilmesi anlamına gelecektir. Bu nedenle HDP, Çözüm Sürecine, kuruluşundan itibaren savunduğu temel siyasal yaklaşım ve ilkeler gereği sürecin başarıya ulaştırılması için, üzerine çok önemli tarihsel bir sorumluluğun yüklendiği bilinciyle yaklaşmıştır. Nasıl ve neden akamete uğramış olursa olsun, HDP çözüm sürecinin parçası olmaktan onur duymaktadır.
TANIK BEYANLARI
Alınan tanık, gizli tanık, itirafçı beyanları kolluk tarafından çeşitli menfaatler vadetme, tehdit, şantaj ve hatta işkence yapmak suretiyle kişinin iradesi sakatlanarak alındığı sıklıkla karşılaşılabilen bir durumdur. İddianamede soruşturma aşamasında alınan beyanlarına yer verilen itirafçıların, kovuşturma aşamasındaki beyanlarını incelediğinde bu durumu tespit edecektir. İddianamede Gürbüz Topçu’nun ifadesine yer verilmekte ise de, söz konusu şahıs Tunceli Belediye Eş Başkanı Nurhayat Altun’un yargılandığı Tunceli 1. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyasının 20 Haziran 2018 tarihli duruşmasında ‘…Şu an segbis sistemi ile görmüş olduğum sanığı tanımıyorum. Ben bu kişiyi hiç tanımıyorum. Bu kişi ile ilgili bir çalışmam olmamıştır. Daha önce bu kişi ile karşılaşmadım. Bu kişinin görevi ile de alakalı bir bilgim yoktur. Sanığın ismini de duymuşluğum yoktur. Bu beyanlarımı kabul etmiyorum. Bu beyanlar istihbaratın yazmış olduğu beyanlardır’ şeklinde beyanda bulunmuştur.
ERDOĞAN’A SUÇ OLMAYAN KÜRDE SUÇ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan olduğu 2013 yılında partisinin grup konuşmasında; ‘Siz eyalet sisteminde de üniter yapıyı muhafaza edebilirsiniz. Tamamıyla bunu atıp götürme diye bir şey yok. ‘Federal yapı’ diyoruz’ demiştir. Kuşkusuz bu değerlendirmeler, çoğulcu bir demokratik yaşamda siyaseten tüm kurum ve kişilerin söyleyebileceği, tartışabileceği konulardır. Benzer değerlendirmeleri HDP ya da Kürt siyasi muhalefetine mensup kişi ve kurumlar dile getirdiğinde bunun suçlama konusu yapılmasıdır. 2013 yılında Erdoğan’ın konuşmalarını demokratik bir toplumun gereği kabul edip, 2016 yılında Demirtaş’ın konuşmasını yargılama konusuna, bir siyasi partiyi kapatmaya gerekçe haline getirmek, demokrasinin aşağı çekilmesidir, ayrımcılıktır ve demokratik bir toplumda kabul edilemez bir müdahaledir.”