Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Ali Rıza Güney’in açıklamalarına Meclis’ten tepki gösteren HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Nasıl bir akıl tutulması bu kadar korkunç bir suçu itiraf etmek. Gerçeklikten kopmuş durumdalar” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. HDP İzmir İl Örgütü’ne yönelik saldırıda katledilen Deniz Poyraz’ın faili Onur Gencer’in yargılandığı davada mahkeme heyetinin tutumuna tepki gösteren Beştaş, “Bugün Deniz Poyraz’ın katinin yargılandığı davada, mahkeme heyeti oradayken, onlarca kolluk görevlisi varken gaz sıkıldı. Biz bunu kabul edilemez buluyoruz, kınıyor. Deniz Poyraz’ın ailesi bu davada mağdurdur, müştekidir müdahildir, HDP bu davanın müdahilidir. Bu yapılan tabi ki müdahil makamına yapılmıştır. Yani katledilen tarafa hem mahkeme tarafından hem katil tarafından tutum bize gösterilmektedir. Maalesef bütün bu benzer olaylarda olduğu gibi katil korunuyor” dedi.
‘KATİL İKTİDARDAN CESARET ALIYOR’
Katil Onur Gencer’in duruşma salonunda “kapatma iddianamesinde benim bu cinayeti neden işlediği yazılıyor, kapatma iddianamesini getirin” sözlerini sarf edecek cesareti iktidardan aldığını sözlerine ekleyen Beştaş, “Katleden zihniyet, o tetiği çeken el, gücü iktidarın söyleminden ve yürüyüşünden cesaret alıyor, dedik. ‘Onlardır bunu azmettiren’ dedik. Biz bugün yaşananların, yargının içinde bulunduğu durumun, HDP’ye saldırıların amacını ve sonuçlarını, iktidarın bütün bunları onayladığını ve desteklediğini, katliam siyasetinin mahkeme salonlarına kadar geldiğini söylemek istiyorum” diye belirtti.
‘VEKİLİMİZ ÖLDÜRÜLMEK İSTENDİ’
Hakkari’de milletvekillerine yönelik saldırıya da değinen Beştaş, “Milletvekilimiz Habip Eksik, 9 Ekim’de Yüksekova’da bir linçe maruz kaldı. Öldürülmek istendi. İnsan öldürmeye tam teşebbüs fiilinin bütün unsurları var bu saldırıda. Hukuken yapabilecekleri her şeyi yapıp kişi ölmemişse tam teşebbüs hali vardır. Vekilimiz şu anda hastanede, bacağında üç kırık, ameliyat edildi ve tedavisi aylarca sürecek. Daha ne olacağını bilmiyoruz? Kalkabilecek mi? Yürüyebilecek mi? bilmiyoruz. Sonuç ne? İçişleri Bakanı daha doğrusu suç işleri bakanı çıkıp açıklamanın demokratik siyaset olmadığını iddia etti” ifadelerini kullandı.
‘MOBESE KAYITLARINI GETİRİN’
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun attığı tweetlerin saldırıyı teşvik ettiğini kaydeden Beştaş, şöyle devam etti: “Polis görüntülerini MOBESE kayıtlarını istiyoruz. Bu görüntüler bu cinayete giden yoldaki fiilleri görüntülemiştir. Bu açıklamaları yapanlar bu girişimi ve linçi destekleyenlerdir. Halkın iradesine ve vekiline yapılan saldırıyı onaylayanlar ve teşvik edenlerdir.” Beştaş, herhangi bir kolluk gücünün kendi üstünün bakanlığının talimatı olmadan bir milletvekiline saldıramayacağını belirtti. HDP’yi denetleyecek tek makamın halk olduğunu da sözlerine ekleyen Beştaş, “Biz siyasetimizin doğruluğunu seçimlerde o sandıklara girip girmemeye göre değerlendiririz. Bunu belirleyecek bir bakan tanımıyoruz. Kabul etmiyoruz” dedi.
‘BİN KERE DAHA KOMPLOYU KINIYORUZ’
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1988’de Suriye’den çıkmasının uluslararası komplo olduğunun da altını çizen Beştaş, şunları söyledi: “Biz bunu 24 yıldır söylüyoruz, neyin suç olduğuna iktidar karar vermez. Ceza yasaları, bağımsız tarafsız yargı karar verir. Biz 9 Ekim’i protesto ediyoruz ve etmeye de devam edeceğiz. Bunu kimseye sormuyoruz. Siz bunun suç olduğunu mu düşünüyorsunuz? Olur ya, bunun yetkilisi var. Mahkemeler var, savcılar var. Tutanak tutarlar, gerekirse her mimiğimize fezleke düzenleyen savcılar gidip gerekeni yapsın. Sen vekil mi öldüreceksin? Geçmişte vekilimiz de öldürüldü, Mehmet Sincar. Öldürmekten linçe geldik. Aynı noktaya geri geldik. Barışın egemen olmasını istemeyenler, çözümü istemeyenler, Kürtlerin bir şekilde eşit ve özgür yurttaşlık talebini karşılanmasını istemeyenler, Ortadoğu’yu kendi arka bahçesi olarak görenlerin bir komplosudur. Kınıyoruz. Bin kere daha kınıyoruz.”
‘VALİ BEY 8 AY KALDI, NEREYE KAÇACAKSIN’
Habip Eksik’e yönelik linç ve öldürme girişimine dair tek polisin tutuklanmaması ve Hakkari Valiliği’nin açıklamasına da Beştaş, “Hala tek bir polis tutuklanmadı. Öldürmeye teşebbüsten söz ediyorum. Basit bir suçtan değil. On binlerce insanının oy verdiği bir vekilin öldürülmek istenmesinden söz ediyorum. Kameralar yok, biz suçlanıyoruz. İşte bu AKP’nin Türkiye’yi getirdiği tablodur. Tabii biz şunu yine söyleyelim. Vali bey, 8 ay kaldı gitmene. Nereye kaçacaksın? Gerçekten cevabını bekliyoruz. Dosyalar tek tek açılacak. Nereye gideceksin? Kalacak bir yer bulacak mısın? Biz bunun karşısında yürümeye devam edeceğiz. Direnmeye, mücadele etmeye devam edeceğiz” sözleriyle tepki gösterdi.
‘NAGİHAN SİYASİ SUİKASTLA KATLEDİLDİ’
Jineoloji Araştırma Merkezi üyesi, gazeteci ve akademisyen Nagihan Akarsel’in katledilmesine dair Beştaş, sözlerini şöyle sürdürdü: “Genç bir kadın bir gazeteci, akademisyen ömrünü kadın mücadelesine adanmış bir akademisyen bir suikasta uğradı katledildi. Niye Türkiye’yi ilgilendiriyor? Çünkü Türkiye vatandaşı burada yaşadı. Gazetecilik yaptı. Hangi sebeplerle oraya gitti, elimde bir dosya yok. Ama Türkiye vatandaşı olduğu ve buradan gittiği sabit. Daha önce Paris’te 3 Kürt kadın siyasetçi katledildi Türkiye vatandaşı. Bunun MİT bağlantısına dair ses kayıtları çıktı. Bir sürü, çarşaf çarşaf bilgi çıktı Türkiye ile ilgili. Türkiye de soruşturma açtı. Ankara’da Cumhuriyet Başsavcılığında gizliliği devam eden bir soruşturma dosyası Ankara’da bulunuyor. 10 yıldır bir gelişme yok, açıklama yok. Diğeri Mehmet Zeki Çelebi yine Süleymaniye’de katledildi silahlı saldırı sonucu. Orada da ses kayıtları ortaya çıktı ve MİT bağlantısı olduğu iddia ediliyor. Bu bağlantıları yan yana getirmenizi rica ediyorum. Bunların hepsi suikast hepsi siyasi cinayet bunu sadece biz söylemiyoruz. Bunu Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Ali Rıza Güney söylüyor. Nasıl bir akıl tutulması bu kadar korkunç bir suçu itiraf etmek. Gerçeklikten kopmuş durumdalar.
SUİKASTI BÜYÜKELÇİ SAHİPLENDİ Mİ?
Ali Rıza Güney, ‘Operasyonları sınır gözetmeksizin yaparız’ diyor. ‘PKK odaklı ve PKK ile iltisaklı olan odaklar hedeftir’ diyor. ‘Türkiye devleti adına cinayet işliyoruz’ diyor. ‘Ben dışarıda dünyanın neresinde olursa olsun insan öldürüyorum’ diyor. Bunu savunuyor değil mi ben yanlış yorumlamıyorum. Bu itiraftır aynı zamanda tehdittir, aynı zamanda yasadışıdır, aynı zamanda uluslararası hukuk ilkelerini yerle bir etmektir. Bu suikastı büyükelçi açıklaması ile sahiplendi mi? Soruyorum kendisine buradan. Hangi bilgilere sahiptir bu cinayeti kim işleri hangi bağlantılarla işledi büyükelçinin buradaki payı nedir? Bu konuda açıklama yok. Komşu ülkelerin topraklarını cinayet işleyecek saha olarak arka bahçe olarak görüyorlar. Dışişleri Bakanı konuşmadı, büyükelçide acaba bir izah istedi mi bu cinayeti sahiplenmesi konusunda? Yoksa bakanlığın da mı bilgisi var? Mevlit Çavuşoğlu’na soruyoruz.
ELİNİZDE SUİKAST LİSTESİ Mİ VAR?
Büyükelçinin bir kadın akademisyenin bir eski gazetecinin öldürülmesi sahiplenen bir yerden konuşmasına dair acil bir açıklama istiyoruz. Öldürme meselesine gelince devletler yargı olmadan insan öldüremezler. Yargı kararı olmadan. Devletlerin öldürmesinin tek bir meşru alanı vardır. İdam cezası olan ülkelerde mahkemeler idam cezası verir. Hukuk içinde uygulanır. Türkiye’de idam cezası yok. AİHS ek protokollerine göre o artık kabul edilmiyor. Peki nedir? Diyelim ki merhum Akarsel ya da başka biri, Türkiye dışında Türkiye ne yapacak? Kendisine karşı suç işlendiğini düşünüyorsa, iade isteyecek. Bunun yolları var. Soruşturma açacak, dava açacak. Bütün bu hukuksuzluğa rağmen bunun söylüyorum. Türkiye’de herkes terörist ilan ediliyor. Muhalifseniz teröristsiniz, iktidardan yanaysanız makbulsünüz. Bu açıklama derhal izah gerektiren bir açıklamadır. Soruyorum, daha kaç kişiyi öldüreceksiniz. Çiller’in elinde olduğu gibi suikast listesi mi var elinizde? Nagihan Akarsel cinayeti, büyükelçinin açıklamasına göre bir yargısız infazdır. Adaletin ve hukukun olduğu devletler suikast yapmaz yargılar. Bu devlet olmanın gereğidir. Diğeri de 90’ların faili belli cinayetleri şimdi AKP-MHP eliyle devam ettiriliyor. Bu uluslararası ceza mahkemesi statüsüne göre uluslararası bir suçtur ve yargılanmayı gerektirir. Eskiden OHAL valileri vardı cinayetleri sahiplenen şimdi büyükelçiler OHAL valilerin yerini aldı. Bu cinayetin de takipçisi olacağımızı ifade ediyoruz.
SANSÜR YASASI
Meclis’te sansür yasası muhalefetimize rağmen devam ettiriliyor. Ucube bir yasa, elle tutulur hiçbir yanı yok. Ana akım medyayı ve yandaşı fotokopicisi haline getirdi AKP. Nefessiz bırakma yasası. Susturma yasası. Hakikaten bu yasayla halktan gerçekleri yolsuzlukları, rüşvetleri, dolandırıcılıkları, üçer beşer maaşları saklamak için getirdiler. Muhalif gerçek basın bunları yazıyordu. Gerçek basın hakikatin peşinde olmasaydı, biz Ruhsar Pekcan’ın bakanlıkta neler yaptığını bilmeyecektik.
FAŞİZMİ ENGELSİZ UYGULAMA YASASIDIR
Zehra Taşkesenlioğlu’nu bilmeyecektik, çete mafya bağlantılarını bilemeyecektik. Halkın cebinden çalınan milyon doları gizleyenleri açığa çıkaranları da cezalandırmak istiyorlar. Türkiye’yi gerçeklikten koparma yasasıdır. Yalan dünyasında yaşatmak istiyorlar. Mutlak bir dezenformasyon sarayı ile karşı karşıyayız. Bu konuda adres belli tek ses istiyorlar hakikaten bu yasa tıpkı Kafka’nın kafesin biri kuş aramaya çıktı dediği tarzda bir yasa olarak önümüzde duruyor. Tabii ki seçime hazırlıktır siyasi bir hikayeleri kalmadı. Yalanlarla bir kampanya yapmalarının hazırlığıdır. Bu sosyal medyayı tamamen susturma yasasıdır. Faşizmi engelsiz uygulama yasasıdır.
ALEVİLİĞİ İNKAR BAŞKANLIĞI OLABİLİR
Son olarak Alevi meselesinde sözde bir açılım yapılıyor. Yeni bir başkanlık kuracaklarmış. Bu mesele Türkiye’nin tarihsel, tarifsiz haksızlıklardan bir tanesi. Bir kere Alevi sorunun temelinde inanç kimliklerine dair tüm yurttaşlık haklarının alı konularak, eşit yurttaşlık ilkesinin uygulanmadığı tek tipçi yönetim anlayışıdır. Sorunun temeli de Alevi inancının yok sayılmasıdır. Burada AKP öncesine dayanıyor bu sorun. Ama AKP’de bunu çok maharetli bir şekilde yok saymayı devam ettirmiş, kutuplaştırmayı derinleştirmiştir. Bir nefret öznesi olarak Alevi kimliğini kullanmıştır. 2 Kürt bakanla Kürt sorununu çözmüşlerdi ya, onlarda kürtlüklerini kabul etmiyorlar. Kürtlüklerini kabul etseler bakan olamazlardı, Kürtler her şey olabilir ama Kürt olamaz. Şimdi de ‘Cemevi başkanlığı ile Alevi sorununu çözdük’ diyorlar. Bu başkanlık ancak ve ancak Aleviliği inkar başkanlığı olabilir. Bunu da söyleyeyim. Alevilerin bu ülkenin temel dinamiklerinden biri olduğu hakları ve talepleri olduğunu bunun karşılanması için 10 yıllardır bir mücadele yürütüldüğü bunun sulandırıldığını yok sayıldığını, bu düşüncenin tekçi, inkarcı ve asimilasyoncu olduğunu ve böyle değerlendirdiğimizi ifade etmek istiyorum.”