İmralı’da 28 Aralık’ta yapılan görüşmeyi ve geçmiş süreci değerlendiren İdris Baluken, Abdullah Öcalan’ın 30 yıldır aynı tutarlılıkla barışta ısrar ettiğine dikkat çekerek; “Bu yeni paradigmanın süreç olarak adlandırılabilmesi için müzakere mekanizmasının oluşturulmasına ihtiyaç var” dedi.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 26 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’la 4 buçuk yılın ardından 23 Ekim’de aile görüşmesi yapıldı.
28 Aralık’ta da DEM Partili Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder parti heyeti olarak İmralı’ya gidip görüşme gerçekleştirdi. Abdullah Öcalan ile yapılan görüşme ardından Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan tarafından kamuoyuna paylaşılan 7 maddelik metne dair daha önce İmralı’ya giden heyette yer alan HDP eski Grup Başkanvekili İdris Baluken, gazeteci Amed Dicle’nin sorularını yanıtladı.
‘MESAJIN İÇERİĞİ TARİHİDİR’
Abdullah Öcalan’ın mesajının sadece Kürt halkında değil, barış ve demokrasi mücadelesinde yer alan kesimlerde de moral yarattığını dile getiren Baluken, “Sayın Öcalan’ın sağlık ve morali ile ilgili genel kamuoyunun hep taşıdığı kaygı ve şüphe vardı. Heyetimiz yaptığı açıklamada da moralinin yüksek olduğunu, çalışmalardaki yoğunlaşma düzeyinin iyi olduğu ve sağlığının da yerinde olduğu söyledi. Bu da ayrı bir moral kaynağıdır. O koşullara birebir tanıklık eden ve sonrasında F Tipi’nin birebir çürütücü etkilerini doğrudan gözlemleyen biri olarak belirtiyorum, insanlık dışı koşullardan bahsediyoruz. İmralı’daki ağır işkence sistemi ve son 45 ayda uygulanan tecride rağmen Sayın Öcalan’ın sağlığını ve moralini bu kadar güçlü tutabilmiş olması aslında O’nun barışa karşı ayakta tuttuğu iradesinin gücünü gösteriyor. Orada güçlü bir inanç, irade ve yoğunlaşma olmaz ise bu çürütücü etkilere karşı insanın sağlığını dahi yerinde tutması dahi mümkün değil. Bu açıdan belirtilen mesajın içeriği önemli ve tarihidir” dedi.
Ortadoğu’da dinamik bir süreç yaşandığını ve yakıcı gelişmeler olduğunu kaydeden Baluken, “Sayın Öcalan’ın dışarıya aktarmış olduğu mesaj bu yönüyle bölge halklarında çözümün mümkün olduğunu ve bu çözüme de samimi ve ciddi yaklaşılması durumunda, müzakere ruhuna uygun davranılması durumunda mümkün olduğunu ortaya koyuyor. Bu son derece önemlidir. Savaş bir yerde hem gerçekliği öldürür hem de yozlaşmayı beraberinde getirir” diye belirtti.
‘ÖCALAN 30 YILDIR AYNI TUTARLILIK VE KARARLILIKTA’
Abdullah Öcalan’ın mesajının genelinde “demokratik dönüşüm”, “halkların kardeşliği” ve “barışçıl bir gelecek” vurgusunun ön planda olduğunu ifade eden Baluken, “Bu tartışmaların başlangıcından bu yana Bahçeli ve Erdoğan üzerinden yürütülmesinde hep eksik unsur buydu. İnsanlarda da, toplum genelinde de bir kaygı uyandırıyordu. Tek taraflı bir çağrı yapılacak da bir müzakere ortamı olmadan, dünyada benzer çatışma-çözümlerine hiç uymayan bir model üzerinden algı yaratılmaya çalışılıyordu. Gelen mesaj Sayın Öcalan’ın 30 yılda ortaya koyduğu tutarlılık ve kararlılık düzeyini de yansıtmış oldu. Sayın Öcalan bu çerçeveyi 30 yıldır savunuyor. Çözümün adresi olarak masayı gösteriyor, silahların devreden çıkması için yapılması gereken demokratikleşme çalışmaları, yasal, anayasal düzenlemeleri işaret ediyor. Her şeyden de öte barışın salt silahların susması meselesi olmadığını ifade ediyor. Barış için silahların susması, devreden çıkması önemlidir. Ancak kalıcı bir barış dediğimiz şey sonrasında onurlu ve eşit bir yaşamın gelişmesi onun sürdürülebiliyor olması, herkesi kapsayacak şekilde uygulanıyor olmasıdır” ifadelerini kullandı.
‘BÖLGENİN DEMOKRATİK GELECEĞİ İÇİNDE ÖNEMLİ’
“Kürt meselesinin çözümü sadece Türkiye’nin demokratikleşmesi ile ilgili değil, bölge halkının demokratik geleceği ile ilgili de kilit bir yerde duruyor” diyen Baluken, “Sayın Öcalan buna özellikle dikkat çekiyor. Kürt meselesinin çözülmesiyle birlikte bölge halklarına dayatılan karanlığın aşılabileceğini vurguluyor. Yöntem ve metedoloji açısından da müzakere ruhunun önemine, müzakere dışında bir çözümün yöntemi olmadığına vurgu yapıyor. Türk-Kürt kardeşliği üzerinden başlayıp, demokratik dönüşüm, demokrasi, barış ve kardeşlik ekseniyle bütün halkların kazanacağı bir yere işaret etmesini temel belirleyeni olarak ifade edebilir” dedi.
Yeni bir süreç olup olmadığı sorusuna da Baluken, kamuoyuna yansıyan mesaja dikkat çekerek, yürüyen bu çalışma zeminine hala bir süreç denilemeyeceğini vurguladı. Baluken, 2013-2015 döneminde diyalogdan müzakereye geçilmesi sürecinde Abdullah Öcalan’ın çağrısı olacağını hatırlatarak, ekledi: “Silahların devreden çıkması da o zaman gerçekleşecekti. Süreç orada akamete uğratıldı. Müzakereye geçilememiş bir noktadan çözüm süreci bitirildi” diye belirtti.
‘YENİ BİR PARADİGMA VAR’
Abdullah Öcalan’ın mesajında da “müzakere sürecine geçilme” önemine vurgu yaptığının altını çizen Baluken, “Kendi görüşlerini heyetin farklı siyasi çevrelere, toplumsal çevrelere, devlette ilgililere götürerek, görüş almaları ve kendisine iletilmesini istiyor. Olumlu bir geri dönüt olursa buradan sürecin ilerlemesi ya da başlatılmasına dair hazır olduğunu ve yetkin olduğunu belirtiyor. Dolayısıyla burada bir yeni bir paradigmadan bahsediyor. Yeni bir paradigma olduğu kesin. Bu yeni paradigmanın süreç olarak adlandırılabilmesi için müzakere mekanizmasının oluşturulmasına ihtiyaç var. Müzakere mekanizması da müzakere koşulları sağlanarak, yapılacak bir şeydir. Sayın Öcalan 23 Ekim’de aile görüşü sonrası yansıyan mesajı kısaydı ama içerik ve kapsam bakımından derin ve anlamlı bir mesaj vardı. ‘Hukuksal ve siyasal zeminde çözülmesi için gerekli koşulların sağlanması’ ibaresi vardı. Son gelen mesajda da bunu görüyoruz. Sayın Öcalan kendi pozisyonunu yani Kürt tarafının pozisyonunun büyük bir özgüvenle ortaya koyuyor. Buna yetkili ve ehil olduğunu ifade ediyor. Bunun olması sadece hükümetin izin verdiği dönemlerde bir heyetin gitmesiyle mümkün olmaz. Müzakere dediğimiz şey böyle bir şey değil. Sayın Öcalan’ın müzakere koşullarına, çalışma koşullarına sahip olması lazım. Kamuoyuna doğrudan fikirlerini açıklayabilmesi lazım. Kendi halkıyla, hareketiyle doğrudan kendisinin iletişim kuracağı olanaklara sahip olması lazım. Heyetin gitmesi önemlidir. Ancak heyetin dışında farklı kesimleri temsilen heyetlerin, gazetecilerin gitmesi, Sayın Öcalan’ın görüşlerini doğrudan kamuoyuna aktarması gerekir. Kalıcı bir barış olacak ise bütün bunları tabulaştırmaktan çıkarmak gerekiyor.”
‘MÜZAKERE KOŞULLARI OLUŞTURULMALI’
2013-2015 sürecinin sonlandırılması ardından yapılan eleştirileri de hatırlatan Baluken, “Müzakere koşulları olsaydı, gazeteciler doğrudan gidip, Sayın Öcalan ile süreç ile ilgili doğrudan görüşebilseydi, Kürtler dışında farklı halklar, inançlar, kimlikleri doğrudan gidip, muhatabıyla müzakere etseydi; bu şeffaflık ve kapsayıcılık konusundaki handikap o dönem de aşılmış olurdu. Yeni bir süreç başlayacak ise; geçmiş dönemden dersler çıkarılarak, gerisine gitmeyerek başlamak gerekir. Müzakereye geçilmeden bitti, şimdi müzakereye geçilerek, başlaması gerekir. Kaotik bir ortam var. İnsanlar karamsardır. Bunu dağıtmak için geçmişin ötesine geçerek, yani müzakere koşullarını yaratarak; Sayın Öcalan’ın heyet dışında da doğrudan kamuoyuna her şeyi ifade etmesinde fayda vardır” dedi.
‘10 YIL KAYBETMENİN ANLAMI NEYDİ?’
İmralı’ya giden heyetin “umutluyuz” açıklamasına dair de Baluken, “Aradan 10 yıl geçti ve bu yıllarda büyük acılar, travmalar yaşandı. Büyük bedeller ödendi. Gelinen nokta aynı masa oldu. Madem öyle yine aynı yerde aynı yöntem ile çözüm arayışına girilmiş ise bu 10 yılı kaybetmenin anlamı neydi? Binlerce insan yaşamını yitirdi, kentler boşaltıldı. Hala sıcak olan alanlar var acı bir savaş alanı var. Umarız bunlardan ders çıkarılarak, müzakereye karar verilmiştir. Umarım, gerçekten Çöktürme konsepti olarak adlandırdıkları, sorunları derinleştiren, katmerleştiren yaklaşımlardan sonuç alınamadığı görülmüş olur. Bu görüşmelerin yapılmasını ona yoruyorum ama niyet ve çantada da taşınan ajanda açısından geçmişte yaşadığımız deneyimlerle muhataplara kefil olmamız mümkün değil. Umarız, bölgenin geleceğini belirleyecek bir barışa karar verilmiş olsun. Geçmişin hatalarını tekrar etmeden kalınan yerden daha öte bir aşamadan müzakere sürecinden yeni bir sürecin startı verilmiş olsun” temennisinde bulundu.
‘YÜZ YILLIK BİR GELECEK ÖNGÖRÜSÜ VAR’
Ortadoğu’da yeni bir yüzyıllık dizayn süreci yaşandığını vurgulayan Baluken, “Sayın Öcalan, yüzyıl önce dizaynlar yapılırken, halklar arasında sorunlar çözülsün, beraber, barışçıl yüz yıl geçirmeleri için değil birbirini boğazlasınlar diye bu dizaynların yapıldığına dikkat çekerdi. Gelinen aşamada Ortadoğu’daki tarihi sürecin kavşağına yaklaşıyoruz. Sayın Öcalan o yönüyle dış dinamikler yerine bölge halklarının kendi çözüm dinamiklerini geliştirmelerinin önemine vurgu yapıyor. Bir yüzyıl daha halkların birbirini boğazladığı, tartıştığı, çatıştığı kriz alanlarına havale edilmemesi için çaba gösteriyor. Ben gelinen aşamada bunun biraz daha aciliyet kazandığını düşünüyorum. Süreç ilerliyor. Domino taşı Suriye üzerine devrildi. Sonrasında İran ve Türkiye’ye çevrilecek. Sayın Öcalan, ortaya koyduğu çerçevede yüz yıllık bir gelecek öngörüsünü ortaya koyarak, çalışma yapıyor” diye konuştu.
Mesajda yer alan Bahçeli ve Erdoğan vurgusuna dair de Baluken, “Bu paradigmayı Sayın Öcalan taraflar arasındaki bir demokratik gelecek ve barış iradesi olarak tanımlıyor. Bu konu da belli ki belli bir mesai harcanmış, çalışma yürütülmüş. Devlet ve Kürt tarafı arasında böylesi bir geleceğin kurulacağına dair bir paradigma oluşturulmuş. Bu paradigmanın Türkiye tarafında dillendirmek Bahçeli’ye onaylamak Erdoğan’a düşmüş ise Sayın Öcalan’da Kürt tarafı adına ‘bende bu paradigmaya pozitif anlamda katkı sunmaya hazırımın’ mesajını veriyor. Belli ki İmralı’da bölgenin demokratik geleceği açısından olması gereken teorik bir çerçeve tartışılmış, belli bir mesafe katledilmiş. Teorize edilen formülü siyasal alana taşınmasıyla ilgili görevde bugüne kadar Erdoğan ve Bahçeli’ye veriliyor. Bu yönüyle de Sayın Öcalan bir denklik ilişkisi, diplomatik mütekabiliyet gerçekliği ortaya koyuyor” ifadelerini kullandı.
‘BARIŞ LİDERLİĞİ POZİSYONUNDA’
Abdullah Öcalan’ın tarihi bir barış liderliği pozisyonu üstlendiğinin de altını çizen Baluken, “Barış liderliği dediğimiz şey en zorlu koşullarda ortaya koyacağı tavırla, söyleyeceği bir sözle barış umudunu yeniden diriltme becerisine dayanır. Bu kadar kaotik, 10 yıldır kutuplaştırılan, keskinleştirilen bir ortamda kısa iki mesajla yeniden barış umudunu yaratmış olması onun barış liderliği ile ilgili yoğunlaşmalarının düzeyini gösteriyor. Erdoğan ve Bahçeli’nin yapmış oldukları çalışmalara önem atfetmesi ve Onlara hitap etme şekli bile Sayın Öcalan’ın müzakere dilini ve ruhunu, başlayacaksa bile süreç ile ilgili terminolojiyi ifade ediyor. Bu da barış liderliği gösteriyor” diye konuştu.
KARALAMA ÇALIŞMALARINA CEVAP
“Abdullah Öcalan’ın bireysel beklenti içerisinde hareket ettiği”ne dair tartışmalara da Baluken, şöyle yanıt verdi: “Bunu dillendirmeyi bile zul sayarız. Sayın Öcalan hiçbir zaman orada yürütülen tartışmalarda kendi koşullarıyla ilgili bir gündemin tartışılmasına dahi izin vermedi. Hatta zaman içerisinde heyetimizin bireysel koşulları ve müzakere ile ilgili yapmış olduğu değerlendirmelerde de ön alıcı daha çok sürecin ilerlemesi, nihai barışın sağlanması sonrası kendi bireysel koşullarının ele alınabileceğini ifade ediyordu. Öyle kamuoyuna aktarıldığı şekliyle ne ‘Umut hakkı’ üzerinden beklentili bir Öcalan gerçekliği var ne de sadece klavye başında kafa karıştırmaya çalıştıkları, maskeleyerek ortaya koydukları o karalama kampanyasına denk düşen bir Öcalan kişiliği var. Sayın Öcalan uzun zamandır bir gerilla lideri olmanın ötesinde, bir halkın Önderi olmanın ötesinde bir düşünce insanı pozisyonu kazanmıştır. Sayın Öcalan toplumsal zeminin sağlanmaması, nihai bir barışa evrilmemesi durumunda kendi koşullarını asla bir gündem olarak bile öne çıkaracak karakter yapısına, siyasi etik anlayışına sahip olmayan birisidir. Son 10 yılda elini sıcak sudan soğuk suya koymayanlar; ‘Kürtler AKP ile anlaştı, saray rejimini tahkim etmeye dönük DEM Parti şöyle bir pozisyon alacak’ gibi başından beri henüz başlamamış olan bu süreci karalamaya dönük bir çaba ortaya konuluyor. Bunun tam tersi tarafından da Kürt milliyetçisi olarak görünenler, sanki küresel güçler sanki altın tepside bir Kürdistan hazırlamış da Sayın Öcalan veya Kürt hareketi bunu elinin tersiyle itmiş gibi bir algı yaratmaya çalışılıyor. Bunların tamamı boş laflardır. Bunları söyleyenler en azından vicdanı olan bir insan hayâ eder. Sayın Öcalan’da Kürt hareketi de bedel sınamasından geçerek, yaşanan ağır bedellere karşı tüm halklar için çözüm olan bir şey için çaba gösteriyorlar.
HALKIMIZ PRİM VERMESİN
Sayın Öcalan’ın 26 yıllık İmralı’da sürecinde bile bir yerden sonra kapılardaki demirin bile çürüyerek, döküldüğünü görüyorduk. Demirin bile paslandığı bir yerde insanüstü bir irade ile bir barış çabası ortada iken; bunu itibarsızlaştırmaya, karalamaya yönelik tutumlar almak ve gerçekle ilgisi olmayan siyasi değerlendirmeler yapmak, ahlaki ve etik açısından sorunludur. Birilerinin söylediği gibi Kürt halkına kimsenin getirip de bir şey sunduğu bir şey de yok. Buna inanlar Êfrin’deki sürece bakabilirler. Sayın Öcalan’ın şuan da İmralı’da bulunmasının ete kemiğe kavuştuğu uluslararası komplo sürecine bakabilirler. Sayın Öcalan bugün eğer yeniden müzakere masasında devlet heyetiyle görüşmeye başlamışsa; bu tümüyle bugüne kadar Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu duruş, Kürt halkının ortaya koyduğu mücadeleyi sahiplenme düzeyine borçludur. Bu yaklaşımlar bir yönüyle de Kürt halkının büyük bedellerle ortaya koyduğu mücadeleyi görmezden gelmedir. Hala Kürt gençleri canlarını veriyor. Sınırlarda insanlar demokratik tepkilerini ortaya koyuyor. Bütün bunları görmezden gelerek, bütün bunları salt klavye başında elini sıcak sudan soğuk suya koymayanlara halkımızın prim vermemesi gerekiyor”
‘BEKLENTİLİ RUH HALİNDEN ÇIKILMALI’
Abdullah Öcalan’ın kamuoyundan gelen eleştirileri dikkate aldığını da sözlerine ekleyen Baluken, “Hatırlarsanız, çözüm sürecinde hep şeffaflık, yasallık konusunda eleştiriler yapılmıştı. Sayın Öcalan heyete, siyasi partilere, devlet yetkililerine giderek, görüşmeler yapılması ve o görüşleri istemesinin anlamı bu sürecin tüm toplumsal kesimler tarafından bilinerek; onlarında bilgi sahibi olduğu ve içerisine dahil olduğu bir yerden yani şeffaflık ve kapsayıcılık boyutuyla geçmişteki hatalara düşülmeden yürünmesini istendiğini anlıyorum. Çözüm zemini olarak da parlamentoyu işaret ediyor oradan da yasallık eleştirilerine karşı bir nevi cevap veriyor. DEM Parti başta olmak üzere, siyasi partiler, demokrasi örgütlerine büyük sorumluluk düşüyor. Beklentili bir yaklaşım yerine doğrudan harekete geçen, barış ile ilgili güçlü bir toplumsal enerji açığa çıkaran ve bunu da biran önce olası bir sürecin arkasına yığmayı öneri olarak değerlendiriyorum. DEM Parti önümüzdeki süreçte sadece heyetin yapacağı görüşmelerle ilgili bir çalışma içerisine girmesi değil, farklı bütün toplumsal çevrelere, parlamento içi ve dışı toplumsal tüm dinamiklere, sivil toplum alanlarına seferberlik ruhuyla bir barış hamlesi başlatmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Geçmişte de barış ile ilgili çalışma yürüten kesimlerde beklentili ruh halinden çıkarak, bu sürecin doğrudan aktörü olacak şekilde hareket etmelidir” ifadelerini kullandı.
‘SAYIN ÖCALAN SÜRECİ BİR SİSTEME OTURTUYOR’
Baluken, şu uyarılarda da bulundu: “Erdoğan ile Bahçeli’nin bugüne kadar ortaya koyduğu çerçeve ile Sayın Öcalan’ı ortaya koyduğu çerçeve arasında içerik açısından bir açı farkı var. Bahçeli’nin açıklamalarında tek taraflı bir dayatma anlayışı vardı. Müzakereye kapalı bir durum vardı. Müzakerenin en sonunda konuşulacak bir konuyu en başında sahaya sürülmesi durumu vardı. Sayın Öcalan bu durumu belli bir sisteme oturtuyor. Müzakerenin önemine, toplumsal kesimlerin katkı sunmasına, muhalefetin aktif pozisyon almasına ve nihai olarak bunların toplumsal bir destekle birlikte yasal düzenleme ile gelişebileceğini ortaya koyuyor. Barışı toplumsallaştırma konusunda özeleştirel yaklaştık, aynı eksikliklere düşersek, açı farkı, müzakere süreci gelişmeden iktidara kendi inisiyatif alanında hareket alanı sağlayabilir. Bunu bütün dinamikler önemsemeli, barışı toplumsal destekle birlikte öte bir yere taşımalıdır.”
Yeni bir sürecin “yol temizliği” ve “demokratikleşme” ile başlayabileceğini de kaydeden Baluken, “Müzakere sürecinin başlaması bile ülkeyi rahatlatacaktır. Kürtler açısından da olası bir müzakere sürecinin gelişmesi durumunda demokratik siyasetin hareket alanının genişlemesi, bütün toplumsal kesimlere ulaşılabilir bir pozisyonda olması siyaseten avantaj sağlayacaktır” dedi.