Danıştay’da görülen İstanbul Sözleşmesi davalarına dikkat çeken HDP’li Başaran, ‘Yaşamları ellerinden alınan kadınlar için İstanbul Sözleşmesi’ni biz uygulayacağız’ dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü ve Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran, parti Genel Merkezi’nde basın toplantısı düzenledi. Başaran, kadın gündemine dair değerlendirmelerde bulundu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesi’nin gece yarısı iptal etmesine dair kadınların mücadele ettiğini dile getiren Başaran, kadınların uzun zamandır sokakta, alanda, meydanda büyük bir mücadele yürüttüğünü dile getirdi.
Başaran, “Saraydakiler sefa sürerken yoksulluğa, açlığa, yokluğa mahkum edilen kadınlar için İstanbul Sözleşmesini biz uygulayacağız. Emeği, bedeni sömürülen tüm kadınlar için İstanbul Sözleşmesini biz uygulayacağız. Cinsiyet kimlikleri üzerinden hedef gösterilen, nefret saldırılarına maruz kalan LGBTİ+’lar için İstanbul Sözleşmesini biz uygulayacağız. Yerinden zorla göç ettirildiği ülkelerde her türlü sömürüye maruz kalan mülteci kadınlar için İstanbul Sözleşmesini biz uygulayacağız” ifadelerini kullandı.
‘SARAY YETKİLİLERİNİN YAPTIĞI SAVUNMA UZUN SÜRE YAPTIKLARI MANİPÜLASYONUN BİR TEKRARIYDI’
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına karşı başlatılan hukuki mücadeleye değinen Başaran, “Bir de bunun hukuki mücadelesini yürüterek Danıştay’da dava açtık. Danıştay’daki davanın ikinci duruşması geçtiğimiz hafta görüldü. Onlarca kadın örgütü kadın örgütünün siyasi partilerin başvurusuyla açılan bu davanın duruşmasında biz de HDP kadın meclisi ve HDP adına Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan bir savunma yaptı. Orada kendisinin de ifade ettiği gibi bu savunmayı sadece HDP ve kendi şahsı adına değil Türkiye’deki bütün kadınlar adına Türkü, Kürdü, Alevisi, Lazı, Çerkezi adına bu savunmayı yaptığımızı ifade etti. Orada tabii ki yine yetkililer, özellikle saray yetkililerinin yaptığı savunma uzun süre yaptıkları manipülasyonun bir tekrarıydı. İstanbul sözleşmesinin aslında kadın mücadelesine bir etkisi olmadığını ifade ettiler kadına yönelik şiddeti artırdığına yönelik ifadelerde bulundular” dedi.
‘İKTİDARIN KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ ÇÖZME GİBİ BİR DERDİ YOK’
İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın geri çekilmesinden bu yana kadına yönelik şiddetin artarak, devam ettiğinin altını çizen Başaran, “Sözleşmeden geri çekinilmesinden bu yana en az 495 kadın katledilmiş. En az diyoruz çünkü uzun süredir bakanlıklar kadına yönelik şiddet verilerini ısrarlı bir şekilde açıklamıyorlar. Çünkü topluma, kadına yönelik şiddet vakaları azalmış gibi yansıtmaya çalışıyorlar sadece son bir ay içinde, Mayıs ayı içerisinde en az 32 kadın katledilmiş bir gün içerisinde en az bir kadın Türkiye’nin herhangi bir ilinde katlediliyor. Bütün bu iddialar ortadayken biz iktidarın neden İstanbul Sözleşmesinden geri çekildiğini ve kadına yönelik şiddetle ilgili bir adım atmadığını çok iyi biliyoruz çünkü iktidarın kadına yönelik şiddeti çözme gibi bir derdi yok. Mümkünse kadınların daha çok şiddete uğrayan daha çok yoksullukla yüz yüze kalsın istiyorlar. Kadınlar özgürlük mücadelesi yürütmesin istiyorlar tam da bu yüzden karşılarında mücadele eden bütün kadınları da hedef gösteriyorlar, yetmiyor iktidar kadına yönelik şiddeti teşvik ediyor” ifadelerini kullandı.
‘İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’Nİ SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ’
Erdoğan’ın kadına yönelik ayrımcı söylemlerini sürdürdüğünü aktaran Başaran, “Daha öncesinde de hatırlarsınız; ‘bir kadın olarak sus’ söylemi iktidarın söylemiydi. ‘Tecavüze uğradıysa kadın ölsün’ söylemi iktidarın söylemiydi. ‘Şuraya sembolik iki kadını alalım’ söylemi iktidarın söylemiydi. ‘Kadın erkek fıtraten eşit değildi’ sözü AKP Genel Başkanının söylemiydi. En son Gezi’de mücadele edenlere karşı kullandığı cinsiyetçi ve ayrımcı söylemlerle bir kez daha erkek egemen cinsiyetçi bir rejimin temsilcileri olduklarını ifade ettiler. Bütün bunların karşısın da bizler de kadınlar olarak bu cinsiyetçi yaklaşımlara karşı mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz ve İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya devam edeceğiz. Yaşamları ellerinden alınan kadınlar için İstanbul Sözleşmesi’ni biz uygulayacağız” diye konuştu.
‘ERKEK ADALET DEĞİL, HER ALANDA HER YERDE GERÇEK ADALET DEMEYE DEVAM EDECEĞİZ’
“Özel savaş politikalarıyla taciz ve tecavüze uğrayan Kürt kadınlarına yönelik kolluk şiddetinin son bulması için İstanbul Sözleşmesini biz uygulayacağız” diyen Başaran, açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“Saraydakiler sefa sürerken yoksulluğa, açlığa, yokluğa mahkum edilen kadınlar için İstanbul Sözleşmesini biz uygulayacağız. Emeği, bedeni sömürülen tüm kadınlar için İstanbul Sözleşmesini biz uygulayacağız. Cinsiyet kimlikleri üzerinden hedef gösterilen, nefret saldırılarına maruz kalan LGBTİ+’lar için İstanbul Sözleşmesini biz uygulayacağız. Yerinden zorla göç ettirildiği ülkelerde her türlü sömürüye maruz kalan mülteci kadınlar için İstanbul Sözleşmesini biz uygulayacağız. Erkek egemenin bu tahakküm sistemine son vermek için amasız fakatsız İstanbul Sözleşmesinin uygulanması için elimizden gelen bütün çabayı sarf edeceğiz. Erkek adalet değil, her alanda her yerde gerçek adalet demeye devam edeceğiz. Önümüzdeki günlerde yine İstanbul Sözleşmesinin duruşmaları görülecek. Biz yine Danıştay’da olacağız İstanbul Sözleşmesini savunmaya devam edeceğiz. Bütün kadınları da İstanbul Sözleşmesini savunmaya ve ortak mücadeleye katılmaya çağırıyoruz.
‘KRİZİN FATURASINI KADINLAR ÖDÜYOR’
Kadına yönelik şiddet her gün biraz daha artarken, nefret ve cinsiyetçi söylemler iktidar tarafından her gün biraz daha kışkırtılıp büyütülürken kadınlar bir yandan da ekonomik krizle yüz yüze kalıyor. Büyük bir ekonomik krizin olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama bu krizin de her alanda olduğu gibi en büyük faturasını kadınlar ödüyor. Bu süreç içerisinde, sadece 2022 yılının ilk 5 ayında 45 kadın işçi, iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Çünkü kadınların birçoğu güvencesiz ve merdiven altı işlerde çalışmaya mecbur bırakılıyor. Büyük bir kısmı meslek hastalıkları nedeniyle hayatlarını kaybediyor. Çünkü herhangi bir güvenceli işte çalışmak kadınlara lüks olarak görülüyor. Kadınlar hala 21’nci yüzyılda eşit işe eşit ücret mücadelesi veriyor, sendika mücadelesi veriyor. Hatırlarsınız geçen sene bu zamanlarda, ‘Kadınlar için adalet, kadın yoksulluğuna hayır’ kampanyası gerçekleştirmiştik. Gittiğimiz her yerde kadınların ne kadar büyük bir yoksulluk yaşadığını, 3 kuruş için bütün günlerini harcadıklarını paylaşmıştık. Geçen sene kadınlarla görüştüğümüzde ‘Günlük yevmiye ile 5 litre yağ alıyorum’ diyordu kadınlar; ama maalesef ekonomik krizin geldiği boyutta 2-3 günlük çalışmanın sonucunda ancak 5 kilo yağ alabilecek durumdalar.
‘NE YAPARLARSA YAPSINLAR KAZANAMAYACAKLAR’
Genç kadınlar bu ülkede en büyük sorunu yaşayan kesimlerin başında geliyorlar işsizler umutsuz ve karamsarlar geleceklerini göremiyorlar. Çünkü AKP iktidarın toplumun tümüne olduğu gibi genç kadınlara da herhangi bir vaadi yok. Hatay’da 3 yıldır KPSS’ye çalışan ve ataması yapılmayan bilgisayar mühendisi 31 yaşındaki Aylin Arslan yaşamına son verdi. Maalesef onlarca kişi bu kriz nedeniyle yaşamına son veriyor ya da aynı düşünceye sürükleniyor. Bu AKP-MHP ittifakının kadınlara, topluma ve gençlere sunduğu tablo. Ama ne yaparlarsa yapsınlar kazanamayacaklar. Kod 29, Kod 46’ya karşı sendikal mücadele yürüten kadınlar bu mücadeleyi sürdürmeye devam ediyor. Bugün Türkiye’nin her yanında işçilerin direnişleri var. Farplas’tan Migros depo işçilerine kadar kadınlar bütün mücadele alanlarında ve direnişlerin öncülüğünü yaptı. Burada büyük bir kazanım gerçekleştirdiklerini gördük. Bugünde hala bu direnişlerin öncülüğünü yapıyorlar. Bu direnişlerde mücadele eden emeğini savunan kadınların yanında olduğumuzu bu mücadelelerini desteklediğimizi bir kez daha ifade ediyorum. Bu karanlık tablonun esas nedenini biraz daha konuşmamız lazım.
‘SİYASİ PARTİLER VE KADINLAR OLARAK YÜRÜYECEĞİZ’
Çünkü iktidar ülkedeki problemin esas nedenini türlü yöntemlerle perdeliyor. Biz biliyoruz ki bugün Türkiye’deki ekonomik krizin de kadına yönelik şiddetin her gün biraz daha artmasının da cinsiyetçiliğin, millitarizlme beraber örgütlenmesinin bir sonucu olarak karşımızda duruyor. AKP-MHP’nin ittifakının ısrarlı bir şekilde Kürt sorunun demokratik çözümünü bir kenara bırakarak şiddet ve zorla, savaşla işgalle çözme yöntemindeki ısrarının faturasını bütün topluma ödüyor. Bu da aslında bu meselenin en esaslı noktalarından biri de İmralı’da Sayın Öcalan üzerine başlatılan tecrittir. Tam da bu nedenle bizler ayın 12’sinde bu tecride ve savaş politikalarına karşı demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler ve kadınlar olarak yürüyeceğiz ve tecridin kırılması için mücadele edeceğimizi ifade edeceğiz.
GÖZALTI OPERASYONLARINA TEPKİ
Bu savaş, saldırı ve zor politikalarının sonucu olarak her gün siyasi soykırım operasyonlarıyla uyanıyoruz maalesef. Geçtiğimiz günlerde Batman’da kadın örgütlülüğümüze ve mücadelemize yapılan saldırı ile 19 kadın arkadaşımız gözaltına alındı, 3’ü tutuklandı. İstanbul ve Tekirdağ merkezli iki ayrı operasyonla HDK ve Göç İzleme Derneği’ne bir operasyon gerçekleştirildi. Bu operasyon sonucunda 19 arkadaşımız tutuklandı ve hala gözaltılar devam ediyor. Yine Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) eşbaşkanı, JİNNEWS, Mezopotamya Ajansı editör ve muhabirlerinin aralarında bulunduğu 21 gazeteci gözaltına alındı. İktidar sıkıştıkça çözümsüzlükle yüz yüze kaldıkça zor aygıtlarını devreye sokuyor saldırı ile savaşla işgalle ve en nihayetinde yargıyı sopa haline getirerek kendi tahakkümünü oluşturmaya çalışıyor.
‘ÖZGÜR BASINA GERİ ADIM ATTIRAMAZSINIZ’
Biz Kürt gazetecilere yönelik bu saldırıların nedenlerini çok iyi biliyoruz. Çünkü iktidar bir algı oluşturuyor özgür basını susturarak, bu algıyı perçinlemeye çalışıyor. Bunun karşısında hakikati savunan bütün kesimleri gözaltına alıyor bununla da kalmıyor bildiğiniz gibi gözaltına alınanlar içinde JİNNEWS muhabirleri de var. JİNNEWS dünyanın tek kadın ajansıdır. Bir sabah baskınıyla tek kadın ajansında çok sayıda gazeteci gözaltına alındı. Peki bu saldırılar karşısında özgür basın hakikati topluma ulaştırmaktan vaz mı geçecek? Tabii ki hayır daha öncesinde tarihte de gördüğümüz gibi sadece gözaltı ve tutuklamalarla değil. Katliamlarda gerçekleştirildi ama özgür basın mensupları hiçbir zaman geri adım atmadılar, hakikati topluma ulaştırmaya devam ettiler. Bir kez daha özgür basının yanında olduğumuzu ifade ediyoruz.
Bütün bu saldırıların karşısında 12’sinde Gemlik’e yürüyoruz. Yürütülen savaş, saldırı, imha, inkar politikalarına karşı daha büyük bir ses yükselteceğiz.
‘BİZE DAYATILAN REJİMİN KARŞISINDA ALTERNATİF VE ÇÖZÜM OLAN TEK YOL 3’ÜNCÜ YOL VE HDP’DİR’
Geçtiğimiz haftalarda konferanslarımızı gerçekleştirdik. Öncelikle Kadın Konferansımızın ardından büyük konferansımızı gerçekleştirdik. 3 Temmuz’da Kongremizi gerçekleştirmenin hazırlıklarını yapıyoruz. Bizim açımızdan büyük bir heyecan var çünkü bütün bu saldırılara karşı ülkenin, Kürtlerin, Kadınların, Gençlerin, İşçilerin, Emekçilerin umudu olmaya devam ediyoruz. Bütün bu saldırılara karşı bugün bize dayatılan rejimin karşısında alternatif ve çözüm olan tek yol 3’üncü yol ve HDP’dir. Bu alternatifin öncüsü olan biz kadınlar büyük bir heyecanla kongremizin hazırlığını yapıyoruz. Hem niteliksel hem de niceliksel olarak tarihimizin en görkemli kongrelerinden birini gerçekleştirerek bu saldırılara karşı geri adım atmadığımızı göstermiş olacağız.”
Başaran, açıklamanın ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bursa Valiliği’nin eylem etkinlik yasağının sorulması üzerine Başaran, “Maalesef Türkiye yasaklar ülkesi haline geldi. Bugüne kadar ne kadar demokratik bir tepki ortaya koysak benzer yasaklarla karşı karşıya kaldık ama hiçbir yasak yürüyüşümüzü engelleyemedi. Biz bu yasağı tanımadığımızı buradan ifade ediyoruz. Bu yasaklar mücadelemizi ve yürüyüşümüzü hiçbir zaman durduramayacak. Planlamamızda hiçbir değişiklik olmayacak. Bu konuda hazırlıklar var. Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanından halkımız Gemlik’e yürüyecek bu konuda planlamamız da değişiklik yok” diye yanıtladı.(MA)